♑︎XI

174 21 9
                                    

•

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Hayat öngürülemezdi. Büyük bir titizlikle yaptığın planların seni öyle bir kapıya çıkarırdı ki yolun başında olan inançlarının bir bir seni terk ettiğine şahitlik ederdin. Yüz üstü bırakılmanın acısını en derinlerimde hissederken birilerine güvenerek sırtımı sağlama almaya çalışmak şimdiki benim yapacağı türden bir şey değildi. Bir kez düşmüştüm. Bir daha düştüğümde bir tek kendimden destek alırdım. 

Saatlerdir aklımdan geçirdiğim düşüncelerin keskinliğinden emin değildim. İçimi yiyip bitiren bir his vardı. Battığım bu bataklıkta sadece ben de yoktum üstelik. Benden daha savunmasız ve yardıma muhtaç olan Jumi de vardı. Yalnız kalmanın tadını çok iyi bildiğim için ona sırtımı dönüp gidemez, planlarımı her zamanki gibi başına buyruk kararlarla sürdüremezdim. Hal böyle olunca da çok daha ayrıntılı düşünmeye ihtiyaç vardı. Bu da bana ters düşüyordu. En son ne zaman bir karar alırken bu kadar ayrıntılı düşünmüştüm? Önüme gelirse yapardım. Sonuçlarını düşünmek o an için çok daha geri plandaydı.  

Teknik olarak işsiz olmanın verdiği bir boşluk hissi tatsız bir şekilde çevremde dolanıyordu. Kafeden kazandığım para ile hayatımı sürdürmesem de bir süredir günlerimi okul ve iş yeri arasında götürünce kısa bir süreliğine de olsa afallatmıştı beni ders çıkışı yapacak bir şeyimin olmayışı. 

Ben de Mark ile dün gece yaptığımız konuşmadan kaynaklanan bir güven duygusu ile ders biter bitmez yönümü onların bodrumdan bozma toplanma alanına çevirdim. Şu an orada kimlerin olduğunu bilmiyordum ama bu pek de umurumda değildi. Kapıda kalsam dahi bekleyebilirdim. Üstelik akşam NeoZone'a çıkacaklardı. Ben de menajerleri olarak onların yanında olmalıydım. Sanırım çok da işsiz sayılmazdım. 

Bisikletime atlayıp görsel hafızamdan yararlanarak bir süre oyalandıktan sonra onların toplanma alanını bulabilmiştim. Bisikletimi kırmızı tuğlalı olan duvarın hemen önündeki demire bağladıktan sonra adımlarımı binaya çevirdim. 

Demir kapı şifreliydi ama Renjun geçen sefer benimle birlikte içeri girerken şifreyi saklamak gibi bir derde düşmediği için ben de görmüştüm. İlk denemede yanlış girsem de ikinci denemede hafızamı fazlasıyla zorlayarak 1 yerine 4'e bastım ve kapı bir cızırtı eşliğinde açıldı. Zaferle göğsümü kabartarak büyük kapıyı güç bela itip binanın içine girmeyi başardım. 

Asansör hala tamir edilmemişti. Ne üşengeçlik ama...

Telefonumun fenerini açarak merdivenlerden indim. Kısa bir koridor sağa doğru uzanıyordu. Tepede sarı bir ampulün varlığını biliyordum ama onu açan tuşların nerede olduğunu bilmediğim için ellerimi bu duvarlarda gezdirmek istemiyordum. 

Koridoru bitirdikten sonra çekip kapı karşıma çıktı. Kapalıydı. İçeriden gelecek bir sesi duymaya çalıştım ama herhangi bir şey duyamayınca kapının üstündeki tokmağı kullanarak birkaç defa çaldım. Bir adım geriye çekilerek açılmasını bekledim. 

Don't Wake Me Just YetHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin