" Adi, beni bekle!"
Son sürat koşan çocuk yavaşlamadı bile.
" Hadi ama İda, çok yavaşsın! Yakala beni!"
Küçük kızın süt gibi beyaz teni kızarmaya başlamıştı. Ama uzun bir süre boyunca koşmaktan çok Adi'ye kızması yüzündendi.
" Ayağımda ki ayakkabılarla koşmayı dene bakalım! "
İda, Adi' nin yüzünü göremese bile sırıttığını biliyordu. Hep öyle yapardı. İda'yı sinirlendirmeye bayılırdı. Sinirlendiğinde çok güzel olduğunu söylerdi. İda o böyle söyleyince daha çok kızsa da Adi'nin onun güzel olduğunu düşünmesi içten içe hoşuna giderdi.Adi o kadar hızlıydı ki arkada kalan İda onu ilkbaharın geldiğini müjdeleyen çiçekli ağaç dallarının arasında gözden kaybetti.
" Adi!"
"..."
" Adi, neredesin?"
İda'nın sesi ormanın derinliklerinde kayboldu. Koşmayı bırakarak sinirle ayağını yere vurdu.
" Seni bir elime geçireyim..."Soluklanmak için elini beline koyduğunda saten ayakkabılarının ve ipek elbisesinin çamura bulandığını gördü. Bu kabarık elbiseleri hiç sevmiyordu. Fırfırları, astarı, içliği derken neredeyse on kilo ediyordu. Bu elbiselerle oyun oynamak hiç de kolay değildi. Bir gün bu elbiseler yüzünden öleceğinden korkuyordu. Ama mürebbiyesi Violet prenseslerin gösterişli ve ağır elbiseler giymesi gerektiğini, sıradan insanlar gibi giyinemeyeceğini söylüyordu.
Ne var sanki normal insan gibi olmakta?
İda ülkesinin veliaht prensesiydi. Hiç kardeşi yoktu. Babası Axel Wolfwalker ülkesinin kralıydı. İda'nın büyük dedeleri uzun yıllar önce bu topraklara yerleşerek bu krallığı kurmuşlardı. Ülkenin ismini de kurtları kutsal kabul etmelerine istinaden Wolfwalker koymuşlar yani " kurt sürücüleri". Bu konuda pek çok efsane anlatılırdı. Dedelerinin kurtlarla beraber düşmanları ile savaştığı, kurtların dağlarda mahsur kalan atalarına yol gösterdiği, hatta kurt ruhlarının ülkenin insanlarını koruduğuyla alakalı efsaneler.
İda daha küçükken bu efsanelere bayılırdı. Ama şimdi pek de inanmıyordu bunlara. Bunun sebebi ona hikayeler anlatan büyükbabasının ölmüş, babasının da ona hikaye anlatmaması olsa da o büyüdüğüne bağlıyordu. Nede olsa 11 yaşındaydı. Yani hikaye dinlemek için fazla büyüktü. Annesi ise o daha küçükken ölmüştü. O kadar küçüktü ki yüzünü, sesini , kokusunu, okşamasını, onun hakkında hiç bir şey hatırlamıyordu. Onun hakkında tek bildiği tek şey kitaplarda yazandan ibaretti. Bir de babasının anlattıkları. Ama babası annesi hakkında konuşmayı pek sevmezdi. İda'nın anlamadığını sanıyordu ama İda babasının annesini çok özlediğini görebiliyordu. İda da onu özlüyordu ama babası yanındaydı. Çoğu zaman bu ona yetiyordu.Annesi ölürken onu Violet'e emanet etmişti. O zamandan beri tek tanıdığı anne Violet'ti İda için.
Anne , geri dönüp Violet'e daha yumuşak olmasını ve arada bir gülümsemesini söyler misin lütfen?
Elbisesine bakarken bunu düşünüyordu İda. Çünkü Violet onun bu halini görünce hiçte iyi şeyler olmayacaktı. Her zaman yaptığı gibi ona bir sürü azar çekecek ve bir prensesin nasıl davranması gerektiği hakkında nutuk çekecekti. Yine de İda yaramazlık yapmayı bırakmayı düşünmüyordu. Her gün ders yapamazdı ya!
İda etrafı sık çalılıklarla kaplı açık alanda dikilirken arkasında ki çalının hareketlendiğini farketmedi. Çıkan hışırtı sesleri her an İda' ya daha da yaklaşıyordu. Prenses sesleri fark ettiğinde arkasını döndü ama geç kalmıştı. Arkasından bir el sıkıca ağzına yapıştı. O kadar sıkıydı ki nefes bile alamıyordu. Başka bir el ise onu belinden yakalamış arkaya doğru sürüklemeye çalışıyordu.
İda deli gibi çırpınmaya, yumruklar atmaya, tekmeler savurmaya başladı. Çığlık atmaya çalışıyor ama ağzının üzerine kapanan el yüzünden sadece inilti sesleri çıkarabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Teen Fiction10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...