~ FIRTINANIN ŞARKISI~

ACİL PUSULA

Kapılar ardına kadar açıldı ve prens Aaron, çığırtkanın ismini söylemesiyle yemek odasına girdi. Kral ve kraliçenin karşısında masanın kendine ayrılmış olan bölümüne oturdu. Onun da gelmesiyle hizmetçiler yemek servisine başladılar. Kraliyet ailesinin tüm üyeleri masada olmadan yemeğe başlanmazdı. Yemeği beraber yemek yazılı olmayan bir kuraldı. Prens kendini bildi bileli sadece bir kaç defa odasında yemek yemişti. Oda zatürre olup yataktan kalkamayacak kadar kötü olduğu zamanlardı. Onun dışında hasta bile olsa zorla masaya oturmuş ve kral ve kraliçeyle yemek yemişti. 

Tek bir kelime bile konuşmadan yemek yemeğe başladılar. Yemeklerde fazla konuşmazlardı. Günlerinin nasıl geçtiği konusunda sohbet edecek veya kendilerini sıkan dertleri paylaşacak kadar yakın bir aile değillerdi. Kral ve kraliçe politik güç içi evlenmişti. Prensin annesi ülkenin en nüfuzlu ailesinin tek kızıydı. Kralda o nüfuzun kendisine karşı çıkmasını ve gücünü ele almasını önlemek için kraliçe Hera ile evlenmişti. Yıllardır beraber olmalarına rağmen aralarına gram aşk yoktu. Prens bir kere bile birbirlerine sevgi gösterdiklerini görmemişti. Ama pek çok defa birbirlerine nefretle baktıklarına şahit olmuştu. Tüm saray , aralarında ki nefretin farkındaydı. Yıllardır ayrı odalarda yattıkları ve bazı gecelerde odalarına kimsenin tanımadığı insanların girdiği bir sır değildi. Ama kimse bu konuda konuşmaya cesaret edemiyordu. Çünkü bu konuda konuşmaya başlayan herkes iyi ihtimal saraydan atılıyor kötü ihtimalle de kraliyet ailesi aleyhine propaganda yapmaktan hapse atılıyor yada idam ediliyordu. Yıllar içinde saray çalışanları ağızlarını sıkı tutmayı öğrenmişti.

Tatlılar servis edilmeye başladığında prens, tatlıdan bir kaç çatal alıp kalkmayı düşünüyordu. Ama düşünceleri annesinin sıcaklıktan yoksun sesiyle bölündü.                             '' Aaron yine bir hizmetçi daha hiç bir şey söylemeden kayboldu. Bunun hakkında bir bilgin var mı?''                                                                                            Prens yakısında ki mendili çıkararak kibarca ağzını sildi.                                     '' Önemsiz bir hizmetçinin kaybolması hakkında bir şeyler bildiğimi sana düşündüren nedir?''       '' Kelime oyunlarınla kimseyi kandıramazsın. Sarayda ki herkes hizmetçilerin senin odana girdikten sonra kaybolduğunu biliyor!'' diye çıkıştı kral.                                                      '' Bu sadece bir dedikodu. Şimdiye kadar hiç bir şey kanıtlanmadı.''           '' Seni piç! Benimle nasıl böyle konuşursun!''                                                ''Sakın ol Donovan.''                                ''Sen karışma Hera! ''                                    '' Eğer ben karışmazsam tek veliahtımızı şimdiye kadar öldürmüş olurdun. Senden sonra ülkenin işe yaramaz akrabalarına mı kalmasını istiyorsun?''                                                   Hera kral ne zaman prense sinirlense aynı şeyleri söylerdi. Ve şimdide olduğu gibi her zaman kralı sakinleştirmek için işe yarardı. Çünkü kral tahtta gözü olan akrabalarından, oğlundan nefret ettiğinden daha çok nefret ediyordu.    

Kral Hera'ya öfkeli bakışlar atarak tatlısını yemeğe koyuldu.      
 '' Bak Aaron , hizmetçilerle ne yaptığın umurumda değil. Sadece prenses geldiğinde böyle dedikodular duyarak endişelenmesini istemeyiz dimi? Nede olsa o senin müstakbel karın. Ona iyi davranmalısın.''                                                                                       
İşte ağzında ki baklayı çıkardın.

Aaron annesinin Wolfwalker prensesi için böyle düşündüğünü zaten biliyordu. O da, ne zaman söyleyecek diye bekliyordu. Kimse politik çıkarları için evlenmiş bir anne ve babanın oğlu olarak Aaron'dan aşk evliliği yapmasını beklemiyordu. Zaten Aaron'un da böyle bir beklentisi yoktu. Ona göre aşk zevkten ibaretti ve o güzel prenseste bunu fazlasıyla bulabilirdi. 
''Biliyorsun prenses yakında burada olur. Ona ülkemizin ne kadar misafirperver olduğunu göstermeliyiz ki gelecekte evi olacak sarayı sevsin.''