AVLA OYNAMAK

34 5 2
                                    

"Prenses. Bu ne dokunaklı bir manzara."
Kai yerden kalkıp bedeni ile İda'nın önünü kapattı. Gözlerine bir yırtıcının bakışları yerleşmişti.

Ferguson rahat hareketlerle odaya girdi ve kapıyı arkasından kapattı. Hiç acelesi yokmuş gibiydi.
" Sizi arıyordum. Ve bir şövalye yemini duydum."
Gözleri Kai'ye ulaşınca yüzünde kısa bir şaşkınlık ifadesi yakalandı. Sonra yerini tekrar eski sırıtışı aldı.
" Demek hayattasın. Seni görmek şaşırtıcı oldu doğrusu. Öldüğünü sanıyorduk. Ama tüm bu karışıklara sebep olan senmişsin demek. Sen olmasaydın bu kadar uğraşmazdım."
" İda'yı öldürmeye adam gönderen piç sen misin?" diye tısladı Kai. Sadece bununla kalmak istemiyordu. Onun üstüne atılmak ve kemikleri toz haline gelinceye kadar onu parçalamak istiyordu ama Ferguson'a karşı dezavantajlı bir durumdaydı ve İda'yı korumasız bırakmak istemiyordu.
" Piç mi? Biri bunu ilk defa yüzüme söylüyor."
Ferguson sinirlenmekten ziyade eğleniyor gibiydi. Yemeden önce küçük avıyla oynayan bir yırtıcı gibi.
" Bende senin yüzüne karşı daha önce duymadığın bir şey söyleyeyim o zaman. Babanı benim öğretmenim öldürdü, Nevras. Ve şimdi bende onun öğrencisi olarak seni öldüreceğim."

İda o an Kai'nin yüzünü görmeyi çok isterdi. Yıllarca kurtarıcı olduğu adamın hayatının en büyük yalanını söyleyen bir hain olduğunu öğrenmişti. İda bunu daha önce ona söylemişti ama bu... bu daha ağır bir itiraftı. Yüzünü göremese bile titreyen omuzlarından ne hissettiği anlaşılıyordu. İda içinde muazzam bir ağırlık hissetti. O kadar gibi elbisesinin yakasını çekiştirir gibi boğazını çekiştirip genişletmek istiyordu ki nefes alabilsin. Sanki Kai ile arasında duygularını birbirlerine ileten bir bağ vardı. Serçe parmaklarından birbirine bağlanmış bir kırmızı ip.

İda sağlam eliyle uzanıp Kai'nin sağ elini tuttu. Yumruk yaptığı eli titriyordu ama İda'nın elini hissedince titremesi durdu. Sonra eli yavaşça açılıp İda'nın parmaklarının kendi parmakları arasına girmesine izin verdi. İda için o an onun yaptığı hiçbir şey önemli değildi. O an sırtını gördüğü adam onun Adi'siydi.
" Eski dostların buluşması ne güzel." dedi Ferguson birbirlerine kenetledikleri ellerine bakarak. Sonra kılıcının ucunu yerde sürüyerek İda ve Kai'nin etrafında dönmeye başladı. Kılıcın üstünden kan kokusu geliyordu.
" Beni çok uğraştırdınız."
" Sen miydin?" dedi İda tetikte olsa da korku belirtisi göstermeyerek.
" Elmas tepesine asker gönderen?"
"..."
Ferguson'un eğleniyor gibi bir sırıtışı vardı. Cevaplar suratından belli oluyordu.
" İçerideki hain sensin."
" Hain değil prenses, bir kahraman."
" Tsk, kahraman mı güldürme beni."
" Neden prenses? Sırf sizin emriniz altında çalışmadığım için hain diye adlandırılmam adil mi? Peki ya benim yaptığım halk için daha iyi olacaksa? Yeni bir kral onlara refah getirecekse? Hala hain olur muyum?"
Bir askere göre çenesi iyi iş çıkarıyordu.
" Ama vereceğin karar ülkenin refahına falan sebep olmayacak."
" Nereden biliyorsunuz bunu? Belki de her şey daha güzel olacak. Sizin ölümünüzün ardından ülkeler arasında savaş kaçınılmaz olacak. Bizim gibi güçlü bir orduya sahip ülkenin bu zavallı ülkeye karşı kaybetmesi düşünülemez. Daha kendi saraylarını bile koruyamıyorlar. Sharkbite'ın da bizim olması büyük bir zenginlik değil mi?"
"Yanında onlarca masumun ölümünü getirecek olan bir zenginlik mi? Bu refah mı?"
" Kayıplar kaçınılmazdır. Ama daha büyük zenginliklere ulaşacaksak kayıplar kimin umrunda?"
"İşte bu yüzden sen refah getiremezsin. Acılar üzerine kurulmuş bir imparatorluk yaşayamaz."

Ferguson kılıcını yerde sürmeyi bırakıp ucunu havaya kaldırdı. Bu kadar sohbet yetmişti anlaşılan.

Kai'nin gözü Ferguson'un her hareketini dikkatle takip ediyordu. Vücudundaki tüm kasları her an gelecek olan darbeyi karşılamaya hazır bir şekilde gergindi. Ne olursa olsun İda'yı koruyacaktı.

~ FIRTINANIN ŞARKISI~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin