Kai ile İda'nın kavgalarının üstünden 2 gün geçmişti. İki gün boyunca İda odasından dışarı burnunun ucunu bile çıkarmamış Kai'de onun yanına gelmemişti. İda'nın tek konuştuğu insanlar- ki onlara da sadece "girin!" ve " teşekkür ederim." demişti- Marco ve aşçıydı. Bir kerede Diego. İda'nın konuşmayı pek sevdiğini söyleyemezdi ama kendini bir odaya kapatacak kadar da asosyal değildi. Sarayda her gün insanlar ile iletişim halindeydi. Bazen bu iletişimler çok yoğun olup onu bunaltsa da istediği tamamen yanlız kalmak değildi, şimdiki gibi.
O kadar canı sıkılmıştı ki sandıklarını karıştırıp oyalamaya çalışıyordu. Bu onu yarım saat kadar oyalamıştı. Son sandıktaki eşyalarında odaya saçtıktan sonra can sıkıntısı geri gelmişti. Bu duygudan biraz daha kaçmak için odanın her bir yerine saçtığı eşyaları sandıklara geri yerleştirdi. Bu dağıtmaktan biraz daha uzun sürse de can sıkıntısını geçirmedi. Onun dışarı çıkıp güneşi, denizi görmeye, insanlar ile konuşmaya ihtiyacı vardı. Ama inadı onu bunu yapmaktan alıkoyuyordu.
Demek esirim. Peki. Kesinlikle esir gibi davranacağım. Baş belası bir esir gibi!
Tabi eline bir fırsat geçince bunu yapacaktı. Şimdi ise odasında oyalamaya- yada sıkılmaya- devam edecekti. Sandıkların içinden çıkarıp geri koymadığı kemanını eline aldı. Canı onu çalmak istemiyordu ama oyalanmak için elindeki en iyi seçeneği oydu. Ezbere bildiği notaları çalmaya başladı.
Parmakları sert tellerin üstünde birbirine karışmadan geziniyor, çıkan ses odayı dolduruyor, taşıp denizlere ulaşıyordu. Çalmaya devam ettikçe isteksizliğini unuttu, parmakları notalara bağlı kalmayı bırakıp hayal gücünün sınırsızlığına ulaştı. Vücudu beyninden komut almayı bırakıp seslerin akışına kapıldı. Zarif hareketler ile dönüyor, balerin gibi atlarken kemanı elinde ustalıkla sabit tutuyordu. Bazen birkaç senfoniyi birbirine karıştırıyor bazende kendi bestesini yapıyordu. Akışa teslim olmuş, zaman kavramını kaybetmişti. Kendi benliğini bile hissetmiyordu. Müzik ile bir olmuştu. Müzik bitti derken sesin alçaldığı yerden yeni bir beste yükseliyordu. Ne klasik müzikti bu çalınan nede yeni nesil müzik. Kendine has bir havası vardı. Dinleyenleri mest eden şeyde buydu. Gemideki tüm insanların yaptığı şeyleri bırakıp pür dikkat müziği dinlemeleri bu yüzdendi. İda ise bunun farkında değildi.
Kemanın yayını sok kez oynattığında nefes nefese kalmıştı. Ama artık can sıkıntısı hissettiğini hatırlamıyordu bile. Derin soluklar alırken yüzünde biriken birkaç damla teri sildi. Yanakları kızarmıştı. Bir bardak su doldurup bir yudumda dikledi. Sonra bir bardak daha. İkinci bardaktan sonra ancak kendine gelebilmişti. Kemanı yatağa koyup kendisi de yatağa oturdu. Odasının dışarı açılan penceresinden gelen ışıklar soluklaşmıştı.
" Gece çöküyor..."
Kemanıyla konuşuyordu.
" Bir gece daha; evimden uzak, tutsak."
Derin bir nefes verdi.
" Hiç düşünür müydün; bir gün kaçırılacağız ve seninle saray odalarında değil esir olduğumuz korsan gemisinin kamarasında müzik yapacağız?"
Keman cevap vermedi.
İda kıkırdadı. İronik bir durumdu. Bazen hayvanlar veya bitkilerle konuşurdu. Cansız varlıklar ile konuşmaya başlaması durumunun vehametini gösteriyordu. Yine de kemanın kendisini anladığından emindi. Eğer anlamasaydı ruhundaki müziği sese dönüştüremezdi.
" Sanırım bugün erken uyuyacağım. Şu ışıklar tamamen kaybolunca. Bir kaç saat uyuyabilirsem, birkaç saat canım sıkılmaz."
Dönüp kemanına baktı.
" Bu gece yatağımda uyuyabilirsin."
İda kemanın bu tekliften mutlu olduğunu düşündü. Yumuşak bir yatak tahta bir zeminden her türlü daha iyiydi.Kemanı ile güneşin yavaş yavaş ufuk çizgisinin arkasında saklanmasını izledi. En sonunda güneşin varlığına dair tek iz arkasında bıraktığı kırmızı ve turuncu şeritler oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Teen Fiction10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...