ALABORA

269 25 2
                                    

İda kendisine tahsis edilen geminin en büyük kamarasında yatağına uzanmış kitap okuyordu. Stresli bir gün geçirmişti. Kitap okumak stresle baş etmesine yardımcı oluyordu. Önce geçit töreni yapılmış sonra İda gemiye bindiğinde direkt kamarasına çekilmek yerine gemiyi incelemiş bizzat kaptandan bilgi almış  ve mürettebatı kontrol etmişti. Gördükleri onu tatmin edince kamarasına çekilmişti.

Gemi krallığın gemisiydi . Ülkede hatta yedi denizlerde ondan hızlısı yoktu. Saflığı temsil eden bembeyaz gövdesi, lacivert şeritlerle süslenmiş ülkenin kurt motifli bayrağı ile onurlandırılmıştı. 3 tane ana yelken direği, 2 tane de yardımcı yelken direği vardı. Bir kaza anında herkesin kaçışına yetecek kadar filika vardı. Her şeyinde halkının emeği olan gemi her açıdan mükemmeldi.

Kaptan ülkenin en iyisiydi. Onlarca keşfe katılmış, savaşlardan galip çıkmış, fırtınalara göğüs germiş biriydi. İda onun marifetlerini daha önceden araştırdığı için kaptanın kabiliyetlerine güveniyordu.

Mürettebatın hepsi askerdi. Ares tarafından özel seçilmiş, işinin profesyonelleri insanlardı. İda gemiyi teftiş ederken bir iki tanesinin kendisini süzdüğünü fark etse de bozuntuya vermedi. Sonuçta çoğu insan yanından prenses geçerken bakardı.

Kaptan yolculuğun 3 gün süreceğini ve fırtına beklemediklerini söylemişti. Bu konuda kaptana güvenmek istiyordu. Çünkü üzerine gelecek olan dev dalgalardan bir kaçışın olmadığını düşünmek onu korkutuyordu.

İda 3 gün sürecek olan bu deniz yolculuğunu kendine tatil ilan etmişti. 3 gün boyunca sadece sevdiği şeyleri yapacak ve görevi hakkında hiçbir şey düşünmeyeceğine kendi kendine söz vermişti. Ama bu sözü tutmaya başlamamıştı bile. Gözü kitap satırlarında gezinirken, aklı üç gün sonrasında geziniyordu. Kendini bir türlü kitaba veremiyordu. En sonunda kendini odaklanmaya zorlamayı bırakıp homurdanarak kitabı kapattı.

Yatağından kalkıp kamarasını aydınlatan yuvarlak pencere yürüdü. Deniz derinliklerindeki sırları örten bir çarşaf gibi dümdüzdü. Ufukta ise hiçbir şey yoktu. İda bu manzarayı kendi hayatına benzetti; şu an sakin ve huzurluydu ama yolculuğun ona neler getireceğini bilmiyordu. Sadece iyi olmasın umabilirdi.

Eşyalarını taşıyan sandıklardan birine doğru ilerledi. Sandığın içinden bir tomar kağıt çıkarttı. İda tedbirli davranan biriydi. Bu yüzden yolculuk haberini alır almaz sarayın kütüphanecisine gidip Sharkbite krallığı ve kraliyet ailesi ile alakalı tüm bilgileri toparlanmasını istemişti. Krallığa vardığında elinde sopasını oraya buraya sallayan sallayan kör gibi hiçbir şey bilmeden hareket etmek istemiyordu.

Bana artı bir puan.

Kağıtların ilk sayfasında krallığın tarihi yazılıydı . İda bu sayfada yazanları tarih derslerinde daha önce gördüğü için geçti. İkinci sayfada krallığın tarihi yerlerini anlatıyordu. İda buna üstünden göz attı. Ziyaret esnasında buraları gezdirileceğini tahmin ediyordu. Bu yüzden genel bir bilgi yeterliydi. Sonraki sayfa ise kraliyet ailesi ile alakalıydı . İda çalışma masasına oturdu. Bu sayfaları dikkatle okumak istiyordu.

Kraliyet ailesi 3 kişiydi; kral Donovan, Kraliçe Hera ve prens Aaron . Kral Donovan İda'nın babasından 3 yaş büyüktü . Kraliçe ile aynı yaştaydı. Prens Aaron tek çocuklarıydı. Bu sayfada yazanları atlayıp diğer sayfaya geçince ailenin portresi ile karşılaştı . Kral ve kraliçe oturuyor prens ise ayaktaydı. Portrenin gerçeği yansıttığından emin değildi İda . Ama eğer öyleyse prens gerçekten de yakışıklıydı. Alnına düşen kızıl saçları ona esrarengiz bir hava veriyordu. Kendinden emin duruşu, başlı başına çekiciydi. Gözleri ise İda'nın ki gibi yeşildi.

Gerçekten yakışıklı.

İda babasının " belki onunda gönlünü çalarsın." dediğini hatırladı. Sayfayı ateş parçasını tutuyor gibi elinden bırakıp sandalyeden kalktı. Yanaklarına küçük tokatlar atıp bu düşünceden kurtulmaya çalıştı. Sonra da aynanın karşısına geçip kendine baktı.

~ FIRTINANIN ŞARKISI~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin