İşte sonunda yalnızdı, odasında, sadece o ve odası. Bir de Violet tabiki. Eğer kendi sarayında olsaydı Violet bile ona kalabalık gelirdi ama şimdi Violet onun huzurlu yalnızlığının bir parçasıydı. O sabahtan beri - aslında Sharkbite krallığında olduğu iki günden beri ama özellikle o sabahtan beri- güneş doğduğu andan itibaren tuvalete gitmek için bile yalnız kalamamıştı. Sabah gözünü açtığı andan itibaren etrafında onu hazırlamak için koşuşturan hizmetçiler, kahvaltı masasında kafa ütüleyen muhabbetler, kahvaltıdan sonra leydilerle bahçe gezmesi, sonra özel görüşmeler derken ancak akşam yemeğinden bir saat önce odasına dönmeyi başarabilmişti. Son kalan enerjisiyle kibar bir şekilde hizmetçileri kovduktan sonra kendisini yatağına yüzükoyun bırakmış ve sonunda kavuştuğu yalnızlığı için tanrıya şükrediyordu.
Violet'de onunla aynı vakitlerde uyanıp tüm etkinliklerde yakınlarında olmasına rağmen odada yalnız kaldıktan sonra ilk yaptığı dolabı açıp içinden akşam için giyeceği elbiseyi seçmekti.
" Akşam yemeği için eflatun renginde bir elbise ayırıyorum. Ona ametist gerdanlığınızı takarsınız. Saçınızı da topuz yaparız. Toka olarak da-"
" Violet. Lütfen, biraz susar mısın?"
" Ama bunları ayarlamamız gerek-"
" Sen hiç yorulmadın mı? Biraz dinlenmelisin. Hatta biraz dinlen ve beni rahat bırak. Bir prenses olarak emrediyorum."
Violet cevap vermeyince İda sonunda sessizliğine kavuştuğunu sanmıştı. Sadece bir an için.
" O zaman banyonuzu hazırlıyorum. Bu sıcak havada daralmış olmalısınız. Akşam yemeğinden önce ılık bir banyo sizi rahatlatır."
" Violet..."
Tabiki de kendisini dinlememişti ama en azından İda'yı yatak odasında yanlız bırakıp banyoya suyu ayarlamaya gitmişti.İda bu kadının enerjisini anlamıyordu. Eğer kendisinde onun vücudundaki atomlardan sadece biri olsa kendi ülkesine kadar yüzerek geri dönebilirdi. Kendi atomları ise onu ancak bu saate kadar idare etmişti. Biraz dinlendikten sonra tekrar mesaiye başlayacaktı. Günün sonundan beklediği tek şey ertesi güne canlı çıkabilmesiydi.
Sırtüstü yattığı yatakta ağırlaşan gözlerini açık tutmak için mücadele vermedi. Kendiliğinden kapanan gözleri uykuya dalmadan zihni önce hayal aleminde bir tura çıktı. Ertesi gün olacak taç giyme töreninden sonra evine döneceğini, ülkesine, sarayına kavuşacağını düşünmeye, kendini o akşamki yemek içinde enerji toplamaya teşvik etti.
Ülkesini çok özlemişti; ormanlarını, denizini, halkını, sarayını, bahçesini, biraz daha zorlarlarsa derslerini bile özleyecekti!
Bu korkunç olurdu.
Uykunun habercisi olan gevşeme vücuduna dalga dalga yayılırken aklına kaptan geldi. O rahatlık birden yok olup yerini yorgun bir kasılma aldı. Şimdi uykuya dalmak için tekrardan güzel şeyler düşünmeye başlaması gerekiyordu ama aynı Kai'nin düşüncesi de gri bir bataklık gibi kendine çekiyor onu yutuyordu.
Şimdi nerede acaba?
Sanane! Umarım cehennemin dibindedir.İçindeki naif ses "umarım" dese de umduğu bu değildi; Kai'nin kurtulmuş olmasını diliyordu içten içe. Onu affettiği için falan değil, sadece... Adi'nin hatrına. Kendini böyle kandırdı.
İda sağ tarafına dönüp dizlerini kendisine çekti. Kendisine kalan zamanı gitgide daralıyordu ve kalan zamanı da Kai ile heba etmeyecekti. Onun için elinden geleni yapmıştı hem de fazlasıyla. Bundan sonra tek başınaydı.
İda, kendisine yatağı özletecek kadar yoran kalabalığı aradı bir an. En azından o hengamede Kai en son aklına gelen şey oluyordu. Sonunda beklediği yalnızlığa kavuşmuşken de tek başına kalabalıklar ordusu oluşturan Kai ona şımarık leydi ve kibirli lord kalabalığını özletmeyi başarıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/270273396-288-k327203.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Teen Fiction10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...