Beyaz kuş ufukta görüldükten sonra dakikalar içerisinde takadan bozma geminin direğine konmuştu. Sarı dişli, sabah vakti olmasına rağmen nefesi rom kokan cılız korsan kuşu yakalayıp bacağına bağlanmış notu aldı. Koşarak Devi'nin odasına girdi. Yaşlı kaptan odasındaki hamağın üstünde miskince tütün içiyordu. Oda sis çökmüş gibi dumanlıydı.
Yaklaşan adım sesleri baş ucunda durunca Devi göz kapaklarını araladı. Gözlerinin önünde kendine uzatılmış bir kağıt parçası vardı.
" Haber geldi kaptan."
" Nihayet!"
Kendisini zengin hayallerine kavuşturacak olan not geç kalmıştı. İçinde küçük bir şüphe kımıldansa da haberin geç gelmiş olmasına kendince makul bir bahane bularak konuyu kapattı. Sezgileri eskisi kadar kuvvetliydi ama onları eskisi kadar dinlemiyor, kendi keyfinin sesini dinlemeyi tercih ediyordu.Notu, ne yazdığını öğrenmek için başında bekleyen mürettebatı ters bakışlarıyla korkutup kaçırdıktan sonra açtı. Gençliğindeki gücünden ve arsızlığından ona kalan tek şey hala korkutucu olan bakışlarıydı. Son zamanlar da o da işe yaramamaya başlamıştı. Göbeği önde giden hantal vücudu ve birbirine karışmış sakalları bakışlarıyla bağdaşmıyordu.
Yakında....
diye düşündü.
Zengin olduğumda, herkes bana saygı gösterecek.
İnsanlar parayı severdi. Devi parayı insanların çoğundan daha çok severdi. Yıllarca denizlerde kılıç sallayıp eline kayda değer bir şey geçmeden bakımsız bir ihtiyara dönüşmesi sevgisini hırsa çevirmişti. Kendinden o kadar emindi ki bu hırsın gözlerini kör edebileceğini düşünmemişti bile. O parayı alacaktı.
Düzgünce katlanmış kağıdı açtı. Kağıdın içinde sıra sıra yazılmış rakamlar bir de isim vardı; Elmas tepesi. Rakamlar bu adanın yerini gösteren lokasyonlardı.
Demek bir sonraki durağınız orası.
Devi bu adayı biliyordu. Uzun zaman önce bir kaç defa burada bulunmuştu. Güzel, yeşillikler ile dolu bir adaydı. Çekici güzelliklerine rağmen ada ticaret rotasının dışında, çok dışında kaldığı için pek gözde bir mekan değildi. Bu yüzden ada korsanların borazan öttürdüğü gri bir kaos merkezi yada tüccarların gemi yükü para kaldırdığı bir durak olmamıştı.
Devi geminin neden oraya gittiğini merak etti. Issız bir yerdi. Ama saldırıya maruz kaldığında savunma yapabileceğin emniyetli bir yer değildi. En azından Devi'nin ilk seçeneği o ada olmazdı. Ama onların seçeneğinin bu olması işlerini kolaylaştırıyordu.
Hamaktan kalkıp üstünde önceki gece içtiği boş rom şişelerinin olduğu masanın başına geldi. Elinin tersi ile rom şişelerini masanın üstünden attı. Yere düşen bir kaç şişenin kırılmasını umursamasadı. Nasıl olursa biri temizlerdi. Kendinden başka biri. Eline pergeli alıp harita üstünde işaretlemeler yaptı. Hesaplamaları bitince yüzünde altın dişini ortaya çıkaran bir sırıtış oluştu. Eğer rüzgar o günkü gibi doğudan esmeye devam ederse adaya yarım günlük yolları vardı. Şansları yaver giderse aday onlardan önce ulaşıp onlara güzel bir karşılama hazırlayacak vakit bulabilirlerdi. Sırıtışı tüm suratına yayıldı. Diğer gemi hakkında pek bilgisi yoktu. Kaç mürettebatı var? Eğitimliler mi? Çoğunluk genç mi yoksa yaşlı mı? Sadece geminin kaptanını tanıyordu, onun da sadece ismini duymuş birde pazar alanında neye benzediğini görmüştü. Bir korsandan çok saraylı muhallebi çocuğuna benziyordu. Savaş sitili bir savaşçının ki gibi maharetli olsa da o bu denizlerde yeniydi ve bu denizlerin eski fırtınasına karşı şansı yoktu.
Devi kendi kendine kahkaha atmaya başladı. Kahkahaları bir öksürük krizi ile kesilinceye kadar deli gibi güldü. Yaşlandıkça böyle şeyler yapar olmuştu ama bu durum o an umrunda değildi. Bu işi çantada keklik gibi görüyordu. Bu düşüncenin verdiği zevkle öksürüğü kesildikten sonra da gülmeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Ficção Adolescente10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...