Tık, tık, tık...
Odada yankılanan ses İda'nın tahta kapısının dış tarafından geliyordu. Öğle yemeği saati daha gelmediğine göre kapının diğer tarafında onu bekleyen iki kişiden biri olabilirdi. İda elinde dolabındaki askıya asılmak için bekleyen elbiseyi yatağın üstüne atıp kapıyı açmaya gitti. Kapıdaki adama "gir!" diye bağırmaktansa kendi karşılamak istiyordu. Kapıyı açarken heyecanlı gülümsemesini birbirine bastırdığı dudakları ile gizlemeye çalışsa da beklediği adamı kapıda görünce dudakları kendine ihanet ederek gamzelerini ortaya çıkardı.
" Prenses, bugün mutlu görüyorsunuz. Umarım güzel birşeyler olmuştur." dedi Kai.
" Diğer günlerimden çok farklı olduğunu söyleyemeyeceğim."
" O zaman bu gülümsemenin benim için olduğunu düşünme cesaretini gösterebilir miyim?"
İda alt dudağını ısırmamak için kendini tutuyordu.
" Nasıl düşünmek istediğinize karışma hakkım olduğunu sanmıyorum kaptan."
" Öyleyse..."
Kai içeri girip arkasından kapıyı kapattı.
" Bu güzel kız..."
İda ile arasındaki yarım adım mesafeyi de kapattı.
" Beni gördüğü için mi mutlu?"
İda utangaç bir kuğu gibi naz yapmak isteyerek gözlerini kaçırdı. Kai onu cevap vermeye ikna etmek için elleri İda'nın belini kavrayınca genç kız yüreğinin bozulan ritmini düzenleyemedi. Kalbinde köşeye sıkışmıştı. Kafasını kaldırıp korsanın dudaklarına baktı.
" Mutluyum desem ne yapacaksın?"
" Sence sormana gerek var mı?"
Kai İda'nın bakışlarını daha fazla bekletmemek için onun dudaklarına eğiliyordu ki genç kız Kai'nin ellerinden sıyrılıp ondan uzaklaştı. Kai şaşkınlıkla ona bakarken niçin böyle yaptığını anlamaya çalışıyordu.
" Bir sorun mu var?" diye sordu Kai.
" Hayır, yok."
" O zaman neden benden kaçtın?"
Kai kırılmanın eşiğindeydi.
" Öyle bakma bana, senden rahatsız olduğum falan yok."
" O zaman neden?"
İda aralarında güvenli bir mesafe bırakıp Kai'nin elini tuttu. Küçük eli ancak onun uzun parmaklarının yarısını kavrayabilmişti. İda Kai'nin ellerinin büyüklüğünü seviyordu. Ne zaman o elleri tuttsa yada o kendi ellerini avuçlarına alsa kalbi ona ömrü boyunca bu ellerin onu kuşatacağını söylerdi. İda güçlü yetiştirilmiş bir kadındı ama Kai'nin ellerinde kendini kırılgan hissetmeyi seviyordu, bu adamın kendini kırmayacağını düşünmeyi seviyordu.
" Çünkü aramızda birbirimizi her gördüğümüzde bedenlerimizi birbirine çeken şeyden daha fazlası olsun istiyorum."
" Nasıl yani?"
İda Kai'nin aklını daha çok karıştırmıştı.
" Yani beni her gördüğünde sadece öpecek ve yatağa atmak mı isteyeceksin?"
Kai " Fena fikir değilmiş." diyince İda boşta kalan eliyle omzuna küçük bir fiske vurdu. Bu fiske korsanın yüzündeki sırıtışı silecek kadar güçlü değildi.
" Tamam, tamam sen ne istiyorsun peki?"
" Mesela... Sohbet edelim."
" Edelim prenses."
İda onun teklifini hiç düşünmeden kabul etmesine sevinmek üzereyken Kai onu kucağına alınca dediklerinin tek kelimesini bile dinlemediğini düşündü.
" Cidden mi? Böyle mi sohbet edeceğiz? Beni kucağında yatağıma götürürken?"
Kai iğnelemelere aldırmadan bildiğini okuyarak kucağında İda ile yatağa oturup sırtını yatak başlığına yasladı. Sırtı göğsüne yaslanan kızı, ellerini kollarının altından geçirip karnının üstünde kavuşturarak kaçmasına izin vermeyecek bir pozisyona soktu. İda şimdiye kadar ufacık bile çırpınmamıştı ama Kai ilk günlerde onu zaptedmeye çalışırken edindiği alışkanlığını bırakamamıştı.
" İstediğin gibi sohbet edelim. Sen isteyinceye kadar seni öpmeyeceğim de. Ama kusura bakma, sohbet edereken benden uzak kal demedin ki deseydin bile yapmaya niyetim olmazdı. Şimdi söyle bakalım ne konuşmak istersin?"
İda içinden gelmesine rağmen itiraz etmedi. Başını Kai'nin omzuna yaslayıp düşündüğünü belli eden sesler çıkardı.
" Ne konuşacağımızı düşünmemişsin bile. İtiraf et sende beni her gördüğünde öpmek istiyorsun." dedi Kai İda konuşmaktan vazgeçip kendini öper umuduyla.
" Küçüklüğümüzü konuşalım mı?" Kai'nin umudu boşa çıkmıştı.
" Ne kadar küçüklüğümüz?"
" Neyi hatırlıyorsan. Mesela ben sıkıcı dersleri ve kuralları çok hatırlamıyorum ama sevdiğim küçük sarı kanaryamı hatırlıyordum."
" Bende-" hatırlıyorum demeden son anda kendisini durdurdu Kai.
" Bende ne?"
" Bende kanaryaları severim diyecektim. Seslerini dinlemeyi severim."
Zor kıvırmıştı. Neredeyse bu sinsi kıza yakalancaktı. Kai bu sohbetin normal bir konuşma olmayacağını anladı, mayın tarlasında gezmeye benzeyecekti.
" Yaa, benimde küçükken bir arkadaşım vardı. O da severdi kanaryaları."
Kai sessizliğini korudu. Eğer Adi olduğunu itiraf etmeyecekse söyleyecek bir şeyi yoktu.
" Şimdi sıra sende. Sen küçüklüğünden bir anı yada bir şey anlat."
"Hım..."
Kai düşünmekte acele etmedi. Hızlı hareket ederse yanlış yapma olasılığı yükselirdi. İda'nın saçını yumuşak hareketlerle okşamaya başladı. Arada burnunu saçlarına dayayıp derin bir nefes çekiyordu. Böylece İda'nın dikkatini dağıtabilirdi. Tek sinsi olan kendisi değildi.
" Küçüklüğüm hakkında pek bir şey hatırlamıyorum. Mesela annemi hiç hatırlamıyorum yada ona ne olduğunu bilmiyorum."
" Ben de annemi hatırlamıyorum. Sen zaten onun ben küçükken öldüğünü biliyorsundur."
" Bunu nereden bileceğim ki?"
Tabiki de biliyordu. Küçüklüğü hakkında pek bir şey hatırlamadığını söylerken yalan söylemiyordu. Hatırladığı nadir şeyler hep İda ile olan anılarıydı. İda'nın annesi öldüğünde iki yaşında olmasına rağmen İda'nın yeri göğü ateşe verir gibi ağlaması onun İda ile olan ilk anılarındandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Novela Juvenil10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...