Beyaz bir kuş ayağına asılı notu önce saraya ulaştırdı. Kral Axel'e giden haber genç ama yorgun kralı daha da yordu.
Saraydan iki kuş daha havalandı. Taşıdıkları notlardan biri gemiye geri döndü, diğeri başka bir krallığa yol aldı. Prens Auron kendine doğru yaklaşan kuştan habersiz sarayının koridorlarında az önce bedenini rahatlatan uşağı ile beraber Violet'in odasına gidiyordu. Yüzündeki gülümsemeye benzer ifade onun keyfinin yerinde olduğunu gösterse de arkasından gelen uşağın asık yüzü ve kıyafetlerinin sakladığı yaralar bu keyfi paylaşmasına izin vermiyordu.
Auron kapıya vardığında hiç adeti olmadığı üzre kapıyı çaldı, prensesin nedimesi üstünde iyi bir etki bırakmak istiyordu. Kapı açılıp bir zamanlar güzel olduğu belli olan yaşlı kadın kapıyı açınca prens genişçe gülümsedi.
" Bugün nasılsınız?"
" Teşekkür ederim prens. İyiyim."
" İyi olmanıza sevindim. İçeri girebilir miyim?"
" Tabi." Violet istemeyerek geri çekildi. Aslında odada prens ile kalmak istemiyordu, ona güvenmiyordu. İlk karşılaşmaları ve onu kaçırıp bir hücreye attırması kendisinin mürebbiye olduğunu öğrendikten sonra güzel bir oda vermesi... Sinsi ve ahlaksız biriydi.Auron odanın ortasına gelip durdu, Violet'in kapıyı kapatmasını bekledi.
" Fazla vaktinizi almayacağım madam. Buraya prenses hakkında bir şeyler hatırlayıp hatırlamadığınızı sormaya geldim, nerde tutuluyor? Nereye gidiyorlar? Hatırlayabildiğiniz bir şey var mı?"
" Üzgünüm prens hazretleri. Hatırlamak için kendimi çok zorladım. Size söyleyebileceğim tek şey onu kaçıran korsanın Kai olduğu ve gemiyle açık denizlerde yol aldığı."
Auron yüzündeki gülümsemeyi sürmek için çenesini sıktı.
" Anlıyorum. Sizi daha fazla tutmayayım. Aklınıza bir şey gelirse hizmetçiyle bana haber gönderin. İyi günler."
" İyi günler prens."
Prens ve uşağı geldikleri gibi gidip kapı arkalarından kapanana kadar Violet kendini tehlikede hissetti. Eğer aklına bir şey gelecek olsaydı bile bu adama söylemezdi. Prensesi kurtabilirdi ama bu prensesin başka bir esaret altına girmeyeceğini göstermiyordu.Prens geldiği koridorlardan dönerken eskisi gibi keyifli değildi. Violet'in bir şeyler sakladığını düşünüyordu. Ama bu çok sürmeyecekti, ne yapıp edip o kadını konuşturacaktı. Prensesin mürebbiyesi olması onu kurtarmayacaktı.
Koridoru ayak sesiyle inleten bir asker koşarak karşıdan geliyordu. Yüzü kıpkırmızıydı, iki adım daha atsa ölecek gibi görünüyordu. Ama ölmeden önce prensin yanına kadar gelmeyi başardı.
" Prens hazretleri, kral... Kral sizi çağ... Çağırıyor."
Bu hiç hayra alamet değildi. Bu saatte kral çalışma odasına kapanır, iki saat boyunca kimseyi kabul etmezdi.Violet'i mi öğrendi?
Eğer çağrılma sebebi buysa Auron'un çok telaş yapmasına gerek yoktu, bunun için güzel bir açıklaması vardı. Eğer başka bir şey yüzünden çağrılıyorsa... Yaptığı bir kaç gizli kapaklı iş vardı ama babasının çalışma saatlerinin içinde çağrılacak kadar büyük değildi. Gerçekten buna neyin sebep olduğunu merak etti. Askeri yanından gönderdi sonra Vincent'e döndü.
" Sen odaya git ve beni bekle. Bakalım bu bunağın derdi neymiş?"Kralın çalışma odası sarayın en kasvetli ve ıssız yerindeydi. Kral buranın kimse tarafından rahatsız edilemeyeceği sessiz bir yer olduğu için seçmişti. Etrafta kullanılmayan misafir odalarından başka bir şey yoktu. Prensin buraya ulaşması için koca sarayı baştan sona katetmesi gerekti. Bu sırada babasına içinden söylenmeyi de ihmal etmiyordu.
Kapıya vardığında aynı gün içerisinde ikinci kez kapıyı çaldı. Eğer bir kere daha tahta bir yüzeye orta parmağının eklemi ile vurursa eli yara olacaktı. Babasının içeriden "gir!" diye seslenmesini beklerken kapı birden açılıp içeriden çıkan el onu boğazından tutup odanın içerisine çekti. Auron kendini savunmaya fırsat bulamadan odanın ortasındaki el işlemesi halının üstüne düştü. Başını kaldırıp neler olduğuna bakmadan karnına bir tekme yedi. Midesinin ağzından çıkacağını sandı o acıyla. İnleyerek iki büklüm oldu.
" Seni şerefsiz!"
Ses kral Donovan'a aitti.
" Seni adi pislik! Sen ne yaptın ha!"
" Baba.. "
Prens zorlukla konuşmuştu.
" Kes sesini! Senin yüzünden neler oldu biliyor musun? Bir de veliaht olacaksın! Bundan sonra tahta çıkabileceğini mi sanıyorsun? Tahtı amcalarına bırakırım daha iyi! En azından onlar ülkeyi bir kaç yıl daha yönetir. Sen ise birkaç ay bile yönetemezsin!"
Auron neler olduğunu, neden babasının bu kadar kızdığını hatırlamıyordu.
" Baba."
Yerden destek alarak kalkmaya çalıştığında çenesine inen tekme onu tekrar yere yapıştırdı. Darbe o kadar sertti ki Auron çenesinin çıktığını sandı. Gözlerinde parıltılar uçuşuyordu. Babası onun görünen yerlerine vurmamaya dikkat ederdi. Şimdi ise öyle öfkeliydi ki Auron babasının bu sefer kendisini öldüreceğinden korkmayan başladı.
" Ne yaptım?" diyebildi sadece. Çenesi her hareketinde düşecek gibi oluyordu.
" Birde soruyor musun? Soruyor musun! En azından annen kadar olsaydın! O kadın bile tek başına senden daha iyi iş çıkarırdı! Sense her şeyi eline yüzüne bulaştırdın."
Donovan masasının üstünden bir şamdan alıp yerdeki oğluna fırlattı. Ayağının yanına isabet edince öfkesi daha da kamçılandı, bir kitap alıp onu da fırlattı. Bu da isabet etmeyince masasının üstündeki fincanı alıp fırlattı. Bu sefer prensten yükselen acı bir haykırış onu biraz da olsa tatmin etti.
" Daha demin Wolfwalker kralından haber geldi. Kızları kaçırılmıştı hani?"
Auron tahmin ettiği şeyin olmamasını diledi.
" Sende kahramancılık oynamaya karar vermişsin. Ama tek yaptığın işi eline yüzüne bulaştırmak olmuş! Prensesi kurtarmak için korsanlar ile anlaşmışsın. Aptal! Rezil! Elimde olsa seni şimdiye kadar evlatlıktan red etmiştim! Şimdi seni anne bile elimden alamaz!"
Auron bir darbe daha bekledi ama gelmedi. Yaşlı kral çok bağırmaktan yorulmuştu, bir koltuğa çöktü.
" Korsanlar prensese zarar vermeye çalışmışlar. Az kalsın ölüyormuş. Şimdi onlara ne yüzle yardım teklif edeceğim? Her şeyi mahvettin. Herşeyi!"
Auron'un tahmin ettiği şey olmuştu. Babasının yorgunluğunu fırsat bilip doğruldu.
" Ama tamamen başarısız olmadım."
" Konuşma! Birde kendini savunmaya çalışıyor! Kendini böyle- öhö! Öhhö! Öhö!"
Kralı öksürük krizi tutunca konuşması yarıda kesildi. Öksürüklerinin arasında nefes almaya çalışıyor, bazen boğulacak gibi oluyordu. Öksürükleri kesildiğinde benzi sarmıştı. Prens bu fırsatı kendini açıklamakta kullandı.
" Prensesin mürebbiyesini korsanların elinden kurtardım."
" Mürebbiye ne işe yarayacak?"
" Prensesin nerede tutulduğu hakkında bir şeyler biliyor. Onu konuşturursak hala bir şeyler yapabiliriz."
" Hiçbir şey yapamazsın! Bundan sonra hiçbir şeye karışmayacaksın! Sen- öhö!"
Tekrar öksürmeye başlayınca kriz tutmasından korkarak sustu. Öksürükleri bitince sakince konuşmaya başladı.
" Mürebbiye nerede?"
" Sarayda bir odada."
" Onunla ben ilgilenirim. Sen artık hiçbir şeye karışmıyorsun."
" Ama baba-"
Kral elini kaldırıp Auron'un sözünü kesti.
" Son sözü söyledim. Bu aramızda kalacak. Eğer annen bir şey öğrenirse bundan seni sorumlu tutarım." Anladın mı?"
" Evet."
" Çık şimdi."Auron karnını tutarak ayağa kalktı. Kapıdan çıkana kadar ne o babasına baktı ne babası ona. Aralarında hiçbir zaman baba-oğul ilişkisi olmamıştı, karşılıklı çıkar ilişkisiydi sadece. Kral Auron'u hiç veliahtan öte görmemişti, prens de Donovan'ı memnun etmeye çalışmayı çok uzun zaman önce bırakmıştı. Artık üzülmüyordu, kırılan gururu yüzünden öfke duyuyordu. Babası ne derse desin krallık ona kalacaktı ve o, öyle iyi bir kral olacaktı ki babasının adını anan herkes ona lanet edecekti.
Odasına giden yol boyunca göz uçları ile kendisini süzenlere aldırmadı. Onların hesabını sonra görürdü. Vincent dediği gibi odasında onu bekliyordu. Kendini yatağa atıp parmak işareti ile uşağı yanına çağırdı.
" Üstümü çıkar."
Normalde bu kelimeyi şehvetle söylerdi ama şimdi ölmek üzere olan savaş gazisi gibiydi.
Vincent kendine denileni yaparken çok dikkatliydi ama bir iki kere prensin yaralarını acıttı.
" Ah! Dikkat etsene!"
" Özür dilerim prens."
Tüm yarası gözler önüne çıktığında durumun vehameti göründü, karın boşluğu mosmordu.
" Ben hekimi çağırayım." desi Vincent.
" Hayır, sen tedavi et."
" Ama benim çok fazla bilgim-"
" Dediğimi yap."
" Emredersiniz."
Vincent kısıtlı bilgisi ile merhem sürüp sargı sarmaya çalışırken prens de bir sonraki hamlesini düşünüyordu. Prenses ile daha işi bitmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~ FIRTINANIN ŞARKISI~
Teen Fiction10 yıl önce küçük bir çocuk öldürüldü. Cesedi bulunamadı. Bir prenses gemiye bindiği ilk gün kaçırıldı. Saraydan biri var. Çok hırslı, çok zalim. Bir prens... Dışı yakışıklı, içi kaos. Krallar ve kraliçeler. Hepsinin kendi hesabı var. Ve yalan... Sa...