ESİR PRENSES

261 21 0
                                    

İda dizginleyemediği endişesi ile odada volta atıyordu. Baskın bittikten sonra onu kaptanın yanına götürmüşlerdi. İda konuşmayı talep etse de kaptan hiç oralı olmayıp İda'nın götürülmesini emretmişti. İda ne kadar kaptanla konuşmak için inat etse de sonunda kaptanın dediği olmuştu. Saatlerdir bir odada yalnız başına korkuları ile kendisine eziyet ediyordu . Violet'i yanına getirmelerini istemişti ama bunu reddetmişlerdi. İda'yı tek teselli eden Violet'in yaşadığını bilmesiydi.

İda'yı asıl çıldırtan Adi'ydi. O olması imkansızdı. O ölmüştü. Yıllar önce. Kendi gözleri ile görmüştü! Daha da kötüsü onun Adi olmamasıydı. İda herkesin önünde birden bağırarak Adi deyince önce herkes ona şaşkın şaşkın bakmış sonrada delirdiğini düşünerek gülmeye başlamışlardı. Herkes ona Kai diye sesleniyordu. Ama o Adi'ydi. Tıpatıp aynısıydı. Biraz daha boy atmış ve ilgi çekici olmuş olabilirdi ama o oydu işte.

İda bir türlü işin içinden çıkamıyordu. Adi ölmüştü. O zaman o kimdi? Yoksa Adi yaşıyor muydu? Ama öldüğünü kendi gözleri ile görmüştü.

Aklım bana oyun oynuyor.

İda kafasını ellerinin arasına alıp odanın ortasında ki yatağın yanına çömeldi. İçinden var gücü ile ağlamak geliyordu. Koşarak babasının yanına gitmek ve ona sarılarak beş yaşında ki bir kız çocuğu gibi onu üzenleri şikayet etmek, annesinin kucağına yatıp saçında gezinen ellerini hissetmek istiyordu. Ama hiçbiri mümkün değildi. Şimdi ise bir gemide korsanların esiri veliaht prenses olarak aklını yitirmemeye çalışıyordu.

İda kendine gel! Prensesler ağlamaz. Onlar güçlü kızlardır.

Sahi güçlü olmak neydi ki? Ağlamamak mı? Yalnız kaldığında ağlamak mı? Kimseye kendini ağlatma izni vermemek mi? Yoksa herkesin önünde ağlayabilecek kadar cesur olmak mı?

İda gücün ağlamamak olduğuna karar verdi. Tuttuğu gözyaşları yüzünden ağrıyan başını yatağa yasladı. Düşüncelerinden kurtulmak için ağrıyan başına odaklanmaya çalıştı.

Odanın kapısı çalana kadar bunu yapmayı sürdürdü İda. Sesi duyduğunda ümitle yerinden fırladı. Ama bir adım bile atamadan olduğu yerde çakılıp kaldı. Bacakları uyuşmuştu.

Hayır, şimdi sırası değil!

Kapı bir kere daha çaldı. Bu sefer bir öncekinden daha şiddetliydi.
" Prenses iyi misiniz?"
" Evet , bana bir dakika müsade edin lütfen?"

Sabırsız geçen bir kaç saniye sonra bacaklarının uyuşukluğu azalınca İda kapıya yürüdü. Yavaş adımlar atması için kendisini zorlaması gerekti. Kapıya koşmak istiyordu ama çıkacak sesten dışardakinin onun çok sabırsız olduğunu düşünsün istemiyordu. Öyleydi ama bunu bilmesine gerek yoktu.

Kapıya varınca alışkanlık gereği üstünü düzeltmeye yeltensede vazgeçti. O kadar berbat bir haldeydi ki temizlenmesi için üzerine okyanusu boşaltmalıydı.

Bir sıfır gerideyim.

Kendi kendine gözlerini devirdi.

Hadi yapalım şu işi.

Kapıyı sadece yüzü görünecek kadar araladı. Karşısında geminin kaptanı duruyordu.

Adi...

" Prenses , rahatsız ettiğim için kusura bakmayın. Ama konuşacak önemli meselelerimiz olduğunu düşünüyorum." dedi kaptan İda'nın onu bekletmesine gönderme yaparak.
İda eğer o sırada onun Adi olup olmadığını düşünmeseydi onu terbiyesini takınması için uyarırdı.

~ FIRTINANIN ŞARKISI~ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin