°59|

1.1K 105 83
                                    

Mutfağa gitmiş kahve yapıyordum ama kahve nasıl yapılıyordu? Hatta nefes neydi nereden alınıyordu?

Allah'ım bugünü kolayca atlatmamı sağla. Az kaldı heyecandan düşüp bayılmama.

Damla birkaç saniye sonra yanıma gelmişti. Ben burada heyecandan ölüyordum o ise ağlamamak için kendiyle savaşıyordu. Şimdi bana nasıl yardımcı olacaktı bu hayırsız? Daha kendine hayrı yoktu. Peki ben hangimizi sakinleştireyim?

"Damla bir tane çarpacağım sana göreceksin ha. Sana mı bakayım kendime mi?"

"Bana bak. Beni evlatlık alın. Yoksa imzamı atmam şahit olarak." Kaşlarımı havaya kaldırıp suratına baktım.

"Seni şahit olarak seçeceğimi kim söyledi? Belki seni seçmeyeceğim? Nereden biliyorsun?" Tabi ki ondan başkasını seçmeyecektim. Ama nedense şuan ki stresimi atmam lazımdı. Çünkü emindim bir iki dakika sonra birkaç şeyi yıkacaktım.

"Sen çok değiştin. Beni beni bihterini. Ben kendimi nerelerden aşağı atayım ha?" Gözündeki yaşı siliyordu bir yandan da. Yemin ederim benden daha çok ağlamıştı. Anlamıyorum abisi ile evlenmesem derdim sevmedi evleneceğim kişiyi. Damla'yı hiçbir zaman anlayamayacaktım bundan emindim.

"Damla bence sakin ol. Zaten stres altındayım şimdi. Bir şeyleri kırmasam iyi. Sen de yardım mı etmeye geldin ayak bağı olmaya mı?"

"Tamam ya çok ağladın." Kahveleri yaptıktan sonra tepsiye koymuştum. Buzdolabından vişne suyunu alıp bir bardağa koyacağım sırada Damla bana çarpmıştı ve bardak içindeki vişne suyuyla beraber yere düşmüştü. "Hâlâ yardım etmem konusunda hem fikir miyiz?" Biraz korkarak konuşuyordu. Birazdan üstüne atlayacağımı hissetmişti anlaşılan.

"Vişne suyuydu o. Halıya döküldü. Halı da açık bir renk." Gözlerim kocaman açılmış bir şekilde Damla'ya bakıyordum. O ise ellerini havaya kaldırıp geri çekildi.

"Ya bir şey olmaz. Geçer, geçer. Sen onu boş ver şimdi. İçeride seni bekliyorlar." Eğilip ikiye ayrılan bardağı ellerimin arasına aldım ve kalkacağım sırada ayağım burkulmuştu ve yere düşmüştüm. Ve hâlâ daha elimde tuttuğum kutunun içindeki vişne suyu da üstüme dökülmüştü. Çok değildi ama belliydi ve göze çarpıyordu. Kafamı iki yana sallıyordum bu halime karşın.

Neden bugün? Cidden, neden?

"Anne koşun ablam kanıyor. Anne!" Eda bağırıyordu hatta avazı çıktığı kadar. Yüzümü buruşturarak kafamı iki yana sallıyordum ben de.

Bugün neden böyle olmak zorundaydı?

Tam Eda'ya bir şey olmayacağını söylediğim sırada tüm herkes mutfağa gelmişti aceleyle. Hatta hepsinin yüzünden endişe okunuyordu. Rezillik. Yemin ederim rezillik. Kafamı bir kez daha kaldırıp baktığımda Hasan tam bana doğru geliyordu ve endişeliydi zavallım. Damla ise köşede gülüyordu. Az önce ağlayan da bendim sanki!

Yüzümü buruşturup kafamı yere eğdim. Ağlamak istiyordum. Bir insan neden bu kadar sakar olurdu ki?

"Ambulansı arayalım hemen." Hicret abla da endişelenmişti sesinden belliydi.

"Yok o geç kalır. Çabuk hastaneye götürelim." Babam da bana doğru geliyordu. Hepsi şuan cidden neden buradaydı? Ah, Eda. Allah seni ne etmesin canım kardeşim. Ablam kanıyor da nedir? Hadi diyorsun, peki niye bağırıyorsun?

"Bir şey yok sadece şey işte." Elimdeki karton kutuyu havaya kaldırdım anlamaları için. Ama kafamı kaldırıp tepkilerine bakamayacak kadar utanıyordum. Rezil olmuştum kelimenin tam anlamıyla. Hepsi Damla denen şahsın suçuydu.

Berceste |Texting• °TAMAMLANDI°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin