Başım ciddi anlamda patlayacakmış gibi ağrıyordu. Ve hâlân daha kolumdaki serumu çıkarmamışlardı. Damla odadaki boş yatakta Eda ile uyuyordu. Ne kadar gitmesi için ısrar etsem bile gitmemişti. Zaten yarına kadar zor dayanırdım burada emindim. Annemler ile ilgili ise hiçbir şey bilmiyordum. Bir saat önce gelmişlerdi ve Damla'nın zoruyla gitmişlerdi. Onlarla konuşmaya sebepsizce çekiniyordum ve onların da benden pek bir farkı yoktu açıkçası. Ama birbirlerine son bir şans vermeleri sanırım bugün olan tek güzel şeydi. Her ne kadar çok kavga etseler bile ayrılmalarını istememem belki de bencillikti ama zamanla düzeleceğine inanıyordum. Umarım yanılmıyorumdur.
Ellerimle başımın ağrıyan yerlerine baskı uyguluyordum ama geçmiyordu. Bir haftadır zaten ruh gibiydim. Sınavlar olsun boşanmaları olsun hepsi birden tüm enerjimi çekmişti ama sonunda hepsi bitmişti. Belki de bu aramızdaki sorunların çözüleceğine işaretti. Bakışlarım Damla ve Eda'ya kaymıştı. Yüzümde buruk bir tebessüm oluştu onları izlerken. Belki de bu olanlara bu kadar iyi dayanmam onlar sayesindeydi. Gözlerimde biriken yaşları engellemedim ve akmalarına izin verdim. Her ne kadar hiçbir şey olmamış gibi gözükmeye çalışsam da bunu başaramıyordum. Ve çoğu şeyi de bana anlatmamışları hâlân.
Başımın patlayacakmış gibi ağrıması dışında iyi gibiydim. Ama şuan istediğim tek şey kafamı duvara sürte sürte kıvılcım çıkartmaktı. Cidden çok kötü ağrıyordu. Birde üstüne ağlıyordum. Sanırım kafamı koparsam ancak acısı geçerdi.
Ellerimle kafama baskı yapıyordum ama dayanılacak gibi değildi acısı. Uyanmamaları için de ses çıkarmamaya çalışıyordum. İkisi de zaten yeterince yorulmuştu. Gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım ama uyuyamıyordum başımın ağrısından. İçeri hemşire girene kadar beklemiştim öylece. Şahsen hemşirenin içeri gelmesi bile mucize gibiydi benim için. Sessizce yanıma gelmişti ve elinde tuttuğu çiçekleri yanımdaki sehpanın üstüne koydu ve ateşimi kontrol edip geri çekildi. "İyi misiniz?" Kısık sesle sorduğu soru karşısında başımı iki yana salladım.
"Başım çok kötü ağrıyor. Şu köşeleri." Ellerini başımın iki yanına koydu ve baş parmakları ile bakmaya başladı. "Orası cidden çok kötü ağrıyor."
"Migrenin var değil mi?" Kafamı onaylayarak sallamıştım. "Ben bir ağrı kesici alıp geliyorum. Bu arada çiçeği size bir beyefendi gönderdi." Tebessüm ederek yanımdan ayrıldığında kaşlarım çatılmıştı. Kim göndermişti ki? Hem de bu saatte? Deli falan mıydı?
Aklıma bana yazan çocuk geldiğinde ağrıyan başımı umursamayıp çiçeği kucağıma aldım. Mor orkide ve papatyadan yapılmış bir buketti ve bunlar en sevdiğim çiçeklerdi. Bunları biliyor olması imkansızdı. Daha Damla bile bilmiyordu mor orkide sevdiğimi o nasıl bilebilirdi ki? Şans büyük ihtimalle şans. Başka açıklaması olamazdı.
Berk'in bugün elinde tuttuğu çiçeklere dikkatle bakmamıştım ve bunların olup olmadığına emin değildim. Kafamı iki yana salladım. Bunları zaten kabul edecek değildim. Çiçeğin üzerinde duran kağıdı ellerimin arasına aldım çiçeği tekrardan sehpanın üzerine koyarken.
Geçmiş olsun ve kendine dikkat et. Elimde olsa tüm üzüntülerini alır kendiminkilere eklerdim ama maalesef bunu yapamıyorum. Ama acılarını beraber kapatmaya ne dersin? Kabul edene kadar deneyeceğim çünkü denemedim diye pişman olmak istemiyorum. Bir gün karşına çıkacağım ve o gün benim kaderim değişecek. Umarım kaderimde hep sen varsındır. Kendine dikkat et Berceste'm...
Kalbimin bu sözler karşısında sızlaması ne kadar doğruydu? Böyle yazınca ona üzülüyordum cidden. Çünkü cidden evlilik düşünmüyordum. Belki muskaları yerleştirmeselerdi böyle olmazdı ya da olurdu bilmiyorum ama bu kadar ön yargılı olmazdım orası kesindi Ama dediği gibi kaderimizde varsa eğer buna karşı çıkmaya kimsenin gücü yetmezdi. Zaman gösterecekti nelerin olup biteceğini. Yazdığı kağıdı katlayıp cebime koydum. İkidir aynı şeyi yapıyordum. El yazısı ise cidden çok güzeldi. Ve artık kim olursa olsun öğrenmek istemiyordum. Belki Berk yazan kişiydi ya da değildi ama artık umurumda değildi çünkü önce kendi hayatımı düzene koymam lazımdı. Ama nereden başlayacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu.
İçeriye hemşire tekrardan gelene kadar öyle durmuştum. Aklımda milyon tane düşünce vardı ve en çokta annem ve babamın ne yapacağı yer alıyordu. Birbirlerine şans vermeleri iyi bir şeydi. Belki de üzerine yaptıkları büyüden kurtulursa her şey normale dönerdi kim bilir?
"Vitaminlerini almayı unutma tamam mı? Vücudun çok güçsüz düşmüş. Hiçbir şey senin sağlığından daha önemli değil unutma bunu. Ve aklındaki şeyin hâlân daha canını sıktığını görebiliyorum. Ama unutmaya çalış olur mu?" Elinde duran şırıngayı seruma enjekte ettikten sonra serumun hızını ayarlayıp geri çekildi. "Ve bu çiçeği sana gönderen kişi sanırım çok seviyor. Başının ağrıyor olabileceğini ve kimseyi de çağırmayacağını o söyledi."
Kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı. Merak etmiyorum falan demiştim ama beni bu kadar iyi tanıyan biri kim olabilirdi ki? "Kim olduğunu sorsam söyleyebilir misiniz?"
"Adını sormadım ama uzun boylu böyle yirmi beş yirmi altı belki de yirmi yedi yaşlarında biriydi. Daha fazla da olabilirdi. Ama fazla endişeliydi. Neyse ben daha gideyim bu ilaç biraz da olsa iyi gelecektir. Sen dinlenmeye çalış ve tekrardan geçmiş olsun." Gülümseyerek gittiğinde şaşırmış bir şekilde arkasından bakıyordum. Yemin ediyorum dertsiz başıma dert edinmiştim diyecektim ama zaten başım dertten kurtulmuyordu ki.
^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^
Uu anonim beye bakar mısınız kfkwkakskskakakaka ama baş ağrısı kadar kötü bir şey varsa o da miğde ağrısıdır:"(
Ee, nasılsınız 💗💗💗 Anonimin kim olduğuna yavaş yavaş yaklaşıyoruz kdkwkwkwkwkwkwkwkwkkw
Neysemmm çok uzatmayayım diğer bölümde görüşürüz:") Kendinize dikkat edinnn💗💗💗
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Berceste |Texting• °TAMAMLANDI°
ChickLit0535*******: Ve son olarak, 0535*******: Mutlu ol Berceste. 0535*******: Ve korkularından kaçmak yerine onlara sığınmalısın 0535*******: Birini sevmekten bu denli korkup kendini her şeyden soyutlama. Siz: Peki birini sevdim diyelim Siz: Ve bu kişi...