°25|

1.4K 123 63
                                    

Annem ve babamın kavga sesleri hâlân daha kulağımda çınlanıyordu. Neden, neden biz de diğer aileler gibi sessiz sakin bir yaşam süremiyorduk ki?

Onlar, herkesten soğumama sebep oluyorlardı ama bunun farkında bile değillerdi. Hoş, fark etseler bile ne yapacaklardı ki? 

Namazımı kılmak için niyetlenmeden önce aklımdaki düşünceleri sildim ve derin bir nefes aldım. Namaz kılarken içimdeki huzursuzluk yok oluyordu. Ve mutsuzluğum kayboluyordu. Ama biz insanlar bu mutluluktan kaçıp dünyevi hazlara yöneliyorduk. Sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi yaşıyorduk bu misafir olduğumuz dünyada.

Namazımı bitirmiş parmaklarımla tesbih çekerken sesleri tekrardan kulaklarıma ulaşmıştı. Cidden sorunları neydi? Ne için kavga ediyorlardı? Onlar bile bunu bilmiyordu eminim. "Ya şunları imzala. Boşanalım işte. Sen de kurtul bende. Yeter cidden yeter. Bu eve geldiğimiz günden beri bir kez olsun yüzüm gülmedi be adam. İmzala kolay yoldan bitsin. Yoksa hakim karşısında zorla boşarım seni." Bu kadar kolay mıydı bir yuvayı dağıtmak evlatlarını düşünmeden hem de?

Gözlerimde biriken yaşları daha fazla tutamadım. Onları duymamaya çalıştım tesbihimi bitirene kadar ama onlar bana inat daha çok bağırıyordu sanki. "Bu evde ne var biliyor musun? Yılanlar hemde her yerde. Ama sen suçu gelip bana atıyorsun. Senin bu şeyin yüzünden otuz yılı bitirecek misin?"

"Otuz yıl dile kolay. Hem sen ne saçmalıyorsun? Bana yılan mı demeye çalışıyorsun? Bu ilişkiyi bitiren ben değilim sensin. Senin bu son birkaç yılda değişen tavırların. Ama suçlu gene biz olduk değil mi?"

"Sen göremiyorsun ve sen suçlusun. İmzalamayorum. Senden ayrılmayacağım." Dedikten sonra kapıyı ardından çekip evden gitmişti.

Onları dinlemek istemiyordum. Ama buna mecburdum her zamanki halleri böyleydi. İstisnasız. Kafamı iki yana salladım ve duamı ettikten sonra yerimden kalktım. Seccadeyi katlayıp yerine koyduktan sonra masamın yanında duran çantamı elime aldım ve odamdan dışarı çıktım. Annem mutfakta sandalyeye oturmuş duvarda asılı duran tabloya bakıyordu. Her kavgalarından sonra orada oturur o tabloya bakardı.

Kurumuş dudaklarımı yaladım söze başlamadan önce. "Ben okula gidiyorum. Haberin olsun."

Bir şey dememişti. Sadece kafasını salladı. Arkamı döndüğümde gözümden akan bir iki damla yaşı elimin tersiyle silmiştim. Ayakkabılarımı giydikten sonra daha iyi hissedene kadar biraz öyle bekledim. Yüzüme bir tebbesüm yerleştirip aşağı kata indim ve zile bastım. Kapıyı Damla'nın annesi açmıştı güler bir yüzle. Aynı şekilde bende ona tebessüm ettim. "Damla hazır mı?"

"Abi döveceğim seni. Seni yerin yedi kat dibine gömeceğim. Gel buraya." Bağırış sesini duyduğumda yüzümde bir tebessüm meydana gelmişti.

"Her zamanki halleri. Dur ben bir sorunları neymiş öğrenip geleyim." Kafamı salladığımda içeri girmişti Hicret abla kapıyı kapatmadan.

"Ya anne şu oğluna söyler misin işine gücüne baksın. Kafamdan aşağı suyu boşalttı."

"İçerisinde filizlenmeyi bekleyen aklına kolaylık sağlayalım diye. Gerizekalı. Ben bu kadar bağıracağını bilsem yapar mıydım? Kulağımın pası attı."

"Anne bırak kulağımı." İkisi de aynı anda bağırınca yüzümdeki tebessüm daha da genişlemişti. Her zamanki halleri cidden böyleydi. Ya Hasan abi saçını bozardı ya da böyle su dökerdi. Nedenini ben bile anlamıştım ama o bir türlü anlayamamıştı. Süslenip birine kur yapacağını biliyordu. Damla hiç değişmeyecekti. Küçükken de süsüne çok önem verirdi. Ve ailecek manyaklardı buna emin olabilirsiniz.

"Şimdi sen Gamze'yi bekletmeden şu çantanı alıp okuluna gidiyorsun. Sende işe. Kafamı ütülediniz."  İkisini de kulağından çekerek salondan çıkarmıştı. İkisinin de kafası yere eğilmişti ve kulaklarını kurtarmaya çalışıyordu.

"Anne ya bıraksana kulağımı. Gamze'nin yanında yaptığına bak. Bebek miyim ben? Hep oğlun suçlu ama cezasını gene ben çekiyorum."

"Yabancı mı o? Alıştı daha sizin bu hallerinize. Şimdi bir daha böyle kavga edecek misiniz?" İkisi de kafasını iki yana sallıyordu hızlıca. Hicret abla gülerek kulaklarını bırakmıştı. Aynı anda elleri kulaklarına gitmişti ve ovmaya başladılar. "İnanmadım ama kız sizi beklemeten ağaç oldu. Çabuk çantanı al sonra git."

Damla hızlıca odasına gidip elinde çantası ile geri döndü. İkisi de ayakkabılarını giydikten sonra kapıdan aynı anda geçmeye çalışıyorlardı ama Damla bilerek kenara ittiriyordu ve Hasan abi de ona inat daha çok ittiriyordu. Gülerek onları izliyordum. İkisi de ölüm kalım meselesi gibi bir hâl takınmışlardı. Onların kavgasını izlemekten vazgeçip arkamı döndüm ve asansörü çağırdım.

"Abi koca dana olmuşsun hâlân daha bebek gibisin."

"Bana diyene bak. Bir bırakmadın rahatça geçelim kapıdan."

"Şimdi ikinize de terlik geliyor ha. Sessiz olun. Bir gün kavga etmeden dursanız ne olur?" İkisi de susmuştu anında. "Hadi dikkatli gidin."

"Sonunda kavganız bitti ha?" Gülerek ikisine bakıyordum. Ve onlar da birbirlerine ölümcül bakışlarını atıyorlardı.

"Küçük bir reklam arası. Eve gelelim ben ona göstereceğim gününü." Damla bir yandan konuşurken diğer yandan da koluma girip açılan asansöre hızlıca sokmuştu bizi. Birden aklına bir şey gelmiş gibi Hasan abiye dönmüştü.

"Abi sen şimdi avukattın değil mi? Sana bir numara söylesem kim olduğunu bulabilir misin? Polis tanıdığın da vardır şimdi senin."

"Birisi mi rahatsız ediyor sizi?" Bakışları ikimizin üzerinde mekik dokuduğunda ayağımla Damla'ya vuruyordum susması için. Ama kabahat bendeydi. Ona ne halt yemeye demiştim ki? Ama demesem bile telefonumu karıştırırken gene öğrenirdi. Bu huyuna kızmıyordum çünkü bende yapıyordum. Benim yapma sebebim ise rahatsız edenleri engellemekti. Kendisi laf dalaşına girmeyi çok severdi çünkü.

"Tam rahatsız etmek denemez de hayırlı bir iş için diyelim biz ona. Bulabilir misin?" Kendime doğru çektim susması için ama yok bir türlü susmuyordu.

"Bulurum orası kolay. Ama sizi rahatsız ediyorsa karakola gelip dilekçe vermeniz lazım. Damla sen hayırlı diyorsan kesin bir bit yeniği var bu işte." Bu sefer gözleri bana bakıyordu sorgular nitelikte.

"Ya zaten bu gidecekti ama sanki bilmiyorsun şuradan şuraya gitmeye üşeniyor. Hem güven bana." Tam da güvenilecek adamdı bir tek güvenme eksik kalmıştı. Kafamı omzuna koyup vurmaya başladım. Hem kendi akılsızlığıma hem de susması için. "Sende ne ağaçkakan gibi kafanı vuruyorsun omzuma? Acıttı lan."

"Sus, sus. Vallaha yeter ha atacam kendimi buradan aşağı. Sana ne diye dedim ki?" Kulağına fısıldadıktan sonra sesimi biraz düzelttim. "Hasan abi abartıyor. Bir şey yok. Gene kendi meselesi olmayan şeylere burnunu sokuyor. Bir de kendi hayal aleminde yaşıyor."

"Siz gene de verin numarayı bana bakayım isterseniz kim diye."

İstiyor muydum?

Hem de delice.

Kabul edecek miydim?

Hayır, çünkü eğer o istemiyorsa bunu yapacak kadar duygusuz biri değildim.

"Hasan abi bence boş ver. Eğer ciddi bir şey olursa ilk sana söylerim. Buna bir daha bir şey demem."

"Sanki demezse öğrenemeyecekmişim gibi konuşuyor." Asansörün kapıları açıldığında Damla'yı daha fazla bizi rezil etmeden buradan sürüklemeye başladım.

Cidden arkadaşınızı bağışlayabileceğiniz bir kurum falan var mıydı?

^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^^

Bölüm sonuuuuu💗💗💗💗

Nasılsınız??? İnşallah iyisinizdir 💜💜💜

Kendinize iyi bakınn ve diğer bölümde görüşmek üzereee:,))

Berceste |Texting• °TAMAMLANDI°Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin