47. Bölüm: Kalbi Delen Kesik

992 78 222
                                    

Şarkıyı açalım^^

Keyifli okumalar, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın. Sınır koymak istemiyorum, bir tuşa basmak zor olmamalı sonuçta. Oy verirseniz sevinirim^^

Bölüm sonunda görüşmek üzere.

***

İki koca gün geçmişti, bu iki günde babamın yanındaydık. Alp, ben ve Duru. Duru'yla aynı odada kalmıştım, yatağı çift kişilik olduğu için aynı yatakta yatmıştık hatta. Alp, bizden ayrıydı elbette; benden de ayrıydı. Konuşmuyordu ama eskisi gibi yüzüme kindar bakışlar da atmıyordu. Belki de benim bir suçumun olmadığını, masum olduğumu düşünüyordu; ve belki de bunu dile getirecek cesareti yoktu. Sorun değildi, ben beklerdim onu; bana abla demesini, sarılmasını, kokusunu içime çekmeyi, benimle konuşmasını...

Günlerim birbirinin aynısıydı; uyandığım gibi babamın yanına gidiyordum önce, sonra ona kocaman bir kahvaltı tepsisi hazırlıyordum. Elbette kendi ellerimle değildi tamamen ama evdeki çalışanlarla yapıyordum. Duru'nun annesi bu iki günde babamın yanında kalmama herhangi bir şey dememişti, zaten ne diyecekti ki? Git, buraya gelmeye hakkın yok falan mı? Demezdi, dahası benimle herhangi bir sorunu da yoktu onun. Aramız hatta oldukça iyiydi.

Yalnızca ben bunları bana söyleyeceğini düşünmüştüm.

Bazen babama çok sevdiği şiir kitaplarından altını çizdiği yerleri okuyordum yanında kaldığım zamanlarda, bazen ona komik komik şakalar yapıyorduk Duru'yla birlikte, bazen de yanında oluyordum sadece işte. Saçlarımı taramasına izin veriyordum, onları eskisi gibi örmesine. Evet, babam eskiden saçlarımı tarayıp örerdi. İlk ördüğünde henüz yedi yaşındaydım, hatırlıyordum; okula o ikili örgümle gitmiştim, biri kalındı, biri ince... Biri çok dağınıktı, biri de sımsıkı örülmüştü. Babam beceremezdi o aralar, sonradan sürekli saçlarımı öre öre öğrenmişti örmeyi. Az önce de örmüştü saçlarımı, sımsıkı balıksırtı yapmıştı. Bozmamıştım, birazdan zaten Savaş gelecekti beni almaya, hatta gelmişti muhtemelen çoktan. Saçlarımı açık değil, örgülü görsündü.

"Derin, geldi," dedi Duru, parmaklarını önümde şıklatıyordu. Yutkunurken ona döndüm çatılı kaşlarımla, kaşlarımı bilerek çatmamıştım aslında, öylece odasının camından dışarıyı seyretmeye çalışıyordum. Çalışıyordum diyorum çünkü düşünce alemime dalmıştım çoktan, tek gördüğüm bulanık birkaç görüntü olmuştu bu yüzden de kaşlarım kendiliğinden çatılmıştı.

Kafamı salladım Duru'ya, yanına doğru birkaç adım atıp kollarımı doladım boynuna. Gidiyordum bugün buradan, aslında daha da kalabilirdim ama bu işi bir an önce halletmek istiyordum. O kasanın içinde ne olduğunu öğrenmek istiyordum. "Dikkat et, kendine de babama da," diye fısıldadım. Alp'i de eklemek isterdim ama o bizden önce davranmış, gitmişti. Bizim evimize değil, dedemle yaşadığı eve. Duru'yla konuşurken duymuştum.

"Ederim, sen de et," Duru geri çekilirken gülümsedim. Sırt çantamı yatağın üzerinden alıp sol kolumdan geçirdim ve yeniden ona döndüm. "Bir şey olursa ara beni," Duru, kafasını salladı sakince sözlerimin üzerine. Odasından çıkıp merdivenlerden sessizce indim, babam uyuyordu. Uyandırmak istemiyordum ses yapıpta. Duru arkamdan geldi, son kez onunla vedalaştıktan sonra evden ayrıldım.

Tam da dediği gibi Savaş gelmişti, kalçasını arabanın önüne yaslamış, beni bekliyordu. Yavaş adımlarla ilerlerken bir yandan onu süzüyordum; lacivert bir tişört giymişti, mavi kot pantolonuyla birlikte. Hava rüzgârlı olduğundan üzerinde deri ceketi de vardı. Bende kapüşonumu almıştım.

"Selam," diye mırıldandım gülümseyerek, birkaç adım daha atıp yanına ulaştım ve kollarımı parmak uçlarımda yükselerek boynuna doladım. "Hey, kilo mu aldın sen?" Sesi yorgun geliyordu ama bana göstermemeye çalışıyordu, bu yüzden kıkırdıyordu da.

SADECE SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin