Bu bölüm hayal kırıklıklarımıza...
Lütfen satır arası yorum yapmayı ve oylamayı unutmayın. Sizi seviyorum❤️
Şarkıyı da açmayı unutmayın...
***
"Yarın hala acı çektirmek için yanımda olursun sen."
***
Bazı anlar vardır, yaşanmaması gereken ama yine de yaşanan. İşte benimde yaşadıklarım böyleydi. Yaşanmaması gerekiyordu ama yine de yaşamıştım ben hepsini. Acıları kıyaslamayın derlerdi ama öyle bir duruma gelmiştim ki kıyaslar duruma düşmüştüm. Belki de onlardan daha iyiyimdir, belki de benim yaşadıklarım basit şeylerdir, belki de yaşadıklarım o kadar da kötü değildir... Ama sonra kıyaslamanın bile yaptığım aptallıklardan biri olduğunu görüyordum."Giyin hadi," dedi tişörtünü üzerine geçirirken. Yine buradaydım. Yine yanındaydım ama aramızda sanki uçurumlar vardı. Birbirimize hem yakın hem de uzaktık. Onun yanındaydım ama yine de uzaktım. Ondan öyle uzaktaydım ki, aramızda öyle çok mesafeler vardı ki...
Sen yanımdasın ama benden uzaksın. Ve bunun mesafelerle ilgisi var. Bunun senin bana adım atmamanla ilgisi var.
"Gerek yok." dedim sonunda konuşabildiğimde. "Sen gidebilirsin, benim gelmeme gerek yok."
"Giyin Derin." dedi kesin bir şekilde ardından yüzüme bile bakmadan odadan çıktı. Dediğini yaptım. Dolabından mini bir şort aldım. Üzerime de belden bir tişört. Başka bir şey almadan yanına gittim. Hava sıcaktı ama her an bozabilir gibiydi aynı zamanda. "Ben gelmeyebilirim yani eğer beni götürmek zorunda hissediyorsan gerek yok. Yarın buradan gideceğim bu arada ablana teşekkür ettiğimi söyle lütfen." Çünkü benim edecek yüzümde yok, halim de.
Bir şey demeden evden ayrıldık. Dünden beri her şey çok farklıydı. Benim değiştiğimi düşünürdüm ama o da aynıydı. O da değişmişti. Kendini benden olabildiğince uzak tutuyordu. Benden iğreniyor muydu, nefret mi ediyordu, yanında istiyor muydu? Bunların hiçbirini bilmiyorum. Bilmek istediğimi de sanmıyorum.
Bana inanmamıştı ama bende açıklama yapmamıştım. Bir şeyleri anlatabileceğimi sanmıyordum, buna halim olduğunu da sanmıyordum.
Bara gediğimizde öylece onu takip ettim. Çağatay beni gördüğünde hafifçe başıyla selamladı. Bense ona boş bir şekilde bakmaya devam ettim. Artık ağlamıyordum, artık buna da halim yoktu. Artık hiçbir şey yapamıyordum. Sadece... Sadece biraz huzur. Onun dışında hiçbir şey istemiyordum. Sadece biraz huzur...
Sessizce masalardan birine geçtik. Yuvarlak masanın önünde daire olduk. O tam karşıma oturmuştu. Herkes buradaydı, Melis, Yağız, Çağatay, Barlas, Elif,Lal...
Tuhaf bir şekilde hepsinin bakışları ikimizin arasında oyalanıyordu. Ama ben ne onlara bakacak gücü kendimde buluyordum, ne de ona.
Bir şey yapmamıştım. Hiçbir şey yapmamıştım ama sorun da buydu. Ben hiçbir şey yapmadığım halde hep suçluydum.
Telefonuma gelen aniden bildirimle yerimden sıçradım. Herkes bir anda yeniden bana baktığında ben yine onlara bakamadım. Savaş ilgisini bana vermişken gözlerinde endişeyi mi gördüm emin değildim. Belki de zihnimin oyunuydu bu bana.
Mesaj Çağatay'dandı. Neredeyse hepsinde numaram vardı. Elif hariç.
'Dün gece kötü müydü?'
Cevap yazdım.
'Sanırım öyleydi.'
Başka bir şey yazmadan telefonunu kapattım. Avuç içlerim arasında sanki saklanıyormuş gibi telefonumu sakladım. Bana üzgün olduğunu belirten bakışlar yollarken ben sadece hafifçe tebessüm ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SADECE SEN
Genç Kurguİzmir'den Istanbul'a geldiğinden beri hayatında doğru sandıklarının yalan olduğunu öğrenen bir kız hayatındaki tek doğruyla savaşıyor. Zaman içinde kim olduğunu dahi sorgulayan bu kız hayatında ki en büyük doğrusunu da kaybediyor. Düşünüyor kız kim...