38.Bölüm:Geçmişin İzleri

1K 68 71
                                    

Yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın.
***
"Sadece sana hastayım."
***
Yalnızlığı hiç bu kadar derinden hissetmemiştim şimdiye dek. Yanında kimsenin olmamasını hep kötü bulmuştum,kimsesiz olmak hep zor demiştim kendi kendime. Ama işte bunu şimdi daha iyi anlıyordum. Yanında kimsenin olmaması artık koymuyordu,alışmıştım tüm bunlara. Herkes tarafından bırakılmaya.

Alışmak zorunda bırakılmıştım.

Herkes tarafından bırakılmış bir kızdım ben. Yürüdüğüm sokakta üzerimde olan bakışlar muhtemelen benim bir başı boş gezen,ailesinin sözünü hiç dinlemeyen,kavgacı olarak görüyorlardı. Serseri diyorlardır belki de. Ya da gördüklerinde böyle çocuğum olacağına hiç olmasın diyorlardır.

Eskiden insanları dışardan yargılardım hep,hiç bende onların durumuna düşeceğimi düşünmemiştim. Düşünmem gerekiyordu da yeni anlamıştım.

Kafanızın içinde daimi sessizlik... Kimsenin sizi bulamaması,hiç kimsenin sizi umursamaması... Artık koymuyordu bana o kadar da. Hayatımda ki her şey değişmişti ama ben de değişmeyen tek şey vardı yine. Birine dayanma isteği.

Şimdi düşünüyorum da aslında o kadar da korkunç değil yalnızlık. Başıboş bir sokaktasın, yürüyorsun, insanlar sana tuhaf tuhaf bakıyor ama yalnızların olduğu bir sokağa geldiğinde kimse seni umursamıyor. Kimse senin derdin ne kızım, diye sormuyor. Sormazlar çünkü. Onlar da aynı durumdalar, onlar da ben yalnızım diyorlar ama bir süre sonra alışıyorlar. Artık ben de alışıyorum.

Alışmak zorunda bırakılıyorum.

Yanınızda kimsenin olmaması korkunç bir şey olarak gözükebilir, kimsenin sizi istememesi, sevmemesi, sevememesi... Bunların hepsi korkunç gözüküyor olabilir, bana da gözükürdü ama artık değil; kimse istemiyorsa sizi, kimse sesinizi duymuyorsa onlara sesinizi duyurmayı bırakın. Başkalarına sesinizi duyurmaya çalışın çünkü diğer türlü bu sefer siz hayal kırıklığına uğruyorsunuz.

Gerçi benim hayatım hayal kırıklığından ibaret her zaman.

Bir sokaktayım, nerede olduğumu bilmiyorum. Sadece yürüyorum işte.Yiğit'in evinde uyandıktan sonra evden ayrıldım. Başım fena derecede ağrıyordu ama umursamadım. Üşüyordum, çok üşüyordum, gözlerim yorgunluktan çökmüştü adeta ama yine de dert etmedim. Kendinizden vazgeçtiyseniz hiçbir şeyi de dert etmezdiniz çünkü. En fazla ne olabilir, derdiniz geçerdiniz. İşte bende artık bunu diyordum. En fazla ne olabilir?

Üzerimde dünden kalan kıyafetlerim var, kot şortum ve beyaz tişörtüm. İyi haber, hala yaşıyorum. Gerçi buna iyi denirse. Kötü haber, leş gibiyim. Üzerimde berbat bir koku var yine. Tişörtümün üzerinde dün içtiğim içkinin lekesi var. Saçlarım en tepeden topuz yapılmış bir şekilde, ayağımdaki ayakkabının bağcığı bile yerde sürükleniyor, ruhumun sürüklendiği gibi.

Yine de tüm bunların hiçbirini umursamıyordum artık. Dipteydim, batmıştım ama bir şekilde yine hayattaydım. Dipteydim, uçurumdan kendimi bırakmamıştım ama bırakılmıştım. Zaten herkesin bıraktığı gibi o da beni bırakmıştı.

Bir umutla tutunmuştum ona. Belki beni kendime getirir, belki eski ben olmamı sağlar, ne bileyim işte bir şey olur diye tutunmuştum ona. Elimden kayıp gitmesin diye sımsıkı tutmuştum onu üstelik. Bırakmayacağımı, bırakmayacağını düşünmüştüm ama yanılmışım. Daha yolun başında beni bırakmış, yolun sonunu görmeye cesaret edememişti diğerleri gibi. Bir şekilde yanımda kalır, belki beni bir umut sever sanmıştım. Aptalca bir umut. Hayatımdaki herkes gibi o da bırakmıştı beni ama. Cesaret edememişti yolun sonunu görmeye. Bir daha kaçarsan yakalamam demişti bana ama hiç gitmemiştim ki. En başında o bırakmıştı. İstememişti beni herkes gibi, herkes gibi o da iğrenmişti benden, herkes gibi o da nefret etmişti benden; herkes gibi o da sevmemişti beni.

SADECE SENHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin