Keyifli okumalar...
Binbir zorluk... Ve arkasından getirdiği bir o kadar umutsuzluk çanları... Kendimi bildim bileli bu iki şey hep hayatımda yer alıyordu. Bazı zamanlar öyle bir çöküyordu ki omuzlarıma tükenmek nedir bilmiyordu.
Kendime neden diye sorduğum çok zamanlar oldu elbet. Neden ben veya neden hep ben. Bunu hiç bilmedim çünkü cevabını verecek hiç kimsem olmadı. Hep yalnızlık, hep kimsesizlik.
Titreyen dudaklarımı dişlerim arasında kıstırırken yorganı avuçlarım arasında iyice sıktım.Nefes almak için yumduğum gözlerimin kenarından akan bir damla yaşa beraberinde gelen ağlama sesi karıştı. Göğsümde koca bir yumru gibi tıkanan nefesimle yattığım yerden hızla doğruldum. Ağlıyordu.
Beşiğin içinde hiç durmadan ağlıyordu. Kollarımı uzatarak onu kucağıma alırken yemyeşil gözlerinin gözlerimi bulması ile dudakları büzülerek hareket etti. Küçük oyuncu.
" Çok mu acıktın sen? " Minik elleri yavaş yavaş göğsümü bulduğu an cevabımı da almış oldum. Üstümü açarak onu uygun konuma soktuğum gibi küçük bir kurt gibi yumulması ile kahkaha attım.Küçük saçları ellerim arasında kaybolurken başına küçük bir öpücük kondurdum.
" Prensesim. " Doya doya kokusunu içime çektim. Sanki ilk defa onu böyle koklar gibi, sanki ilk günki olan o heyecanı yaşar gibi...
Gözlerim pencereden doğan güneşi bulurken beşiğin içinden üstünü örtmek için pembe battaniyesini aldım. Çok küçüktü. Çok çabuk hastalık kapıyordu.
Güneş ışıkları yavaş yavaş gökteki yerini alıyorken gözlerim tekrar orayı buldu. Ne çok şey yaşanmıştı. O kadar anı, hüzün, umut ve beklenti. Şimdilerde çok kolay dediğimiz geçmiş bile aslında hiç öyle kolay değildi. İçimizde en zengin oydu. Çünkü neredeyse bizden her şeyimizi almıştı. Kendi içinde hepimizi var ediyordu ama neye göre iyi neye göre kötü... Bilinmez. Mesela benimki; Kimsesiz yaşadığım , her zaman bir umut ailemin gelip beni seveceği , sarılacağı , koruyup kollayacağı ümidi ile oluşturmaya çalıştığım geçmişim.
18 yaşına kadar yetimhanede büyümüş , oradan çıktıktan sonra kendi ayakları üstünde durmaya çalışan biriydim. Kendi ayaklarımın üstünde yaşamaya çalışıyordum. Ama nerden bilebilirdim ki dışarıdaki kimsesizliğin herşeyden kötü olduğunu.
Tek başıma bir süre yapabildiğim kadar çabaladım. Bir yandan okurken bir yandan iki işte çalışmak çok zordu.
Gerçekten zordu. Arkamda bir dağ , başımı koyabileceğim sıcak bir liman bulamamak daha zordu. Ama bir şeyi çok iyi öğrenmiştim. Kimseye güvenmemeyi. Bu yaşıma kadar öğrendiğim en iyi şeydi. Tam işte o anlarda çıkmıştı karşıma o. Belgin Abla. Belkide hayatım boyunca ilk defa büyük bir yanılgıya düşürmüştü beni. İyi insanların hâlâ var olduğuna dair olan inancıma su serpmişti. Yalnız değildim artık. Bir şeyler değişmeye başlamıştı. Artık hayata bakış açım az da olsa değişmişti. Mutlu olabiliyordum. Arkam da birinin olduğunu hissediyordum en azından.
Herşey güzeldi de bir anlık gibi gelen ama ömürlük olan hatam bir çok şeyi değiştirmişti. Gitmemem gereken yere gitmiş ve olmamam gereken kişi ile hiç yaşanmaması gerekeni yaşamıştım.
Yer altı hayatına sahip bir adam ile birliktelik yaşamıştım. Olmaması gereken kişi ile. O kadar pişman olmuştum ki bir süre kendime gelememiştim.
Daha onu kaldıramadan bana bıraktığı küçük hayatı farkettiğimde herşeyin aynı olmayacağını hissetmiştim.
Artık aynı Fahriye değilde daha farklı bir Fahriye olacaktım. Sevgim ile büyüyecek küçük bir bebek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FAHRİYE ( Düzenlemeye Alınacaktır. )
Teen FictionKimsesiz bir kadın. Fahriye AKÇA Tehlikeli bir adam ile tek gecelik bir ilişkiden olan 5 aylık bebeği ile bir sabah gelen telefonla karıştığını öğrenir. 23 yıl sonra ortaya çıkan bu gerçek kendisine büyük bir yıkım olurken aynı zamanda yeni bir kap...