16. BÖLÜM

102 18 0
                                    

Ferdi beni duymuyordu, ha bire kendimi yırtıyordum ama o tetiği kanlar için de oturan adamın kafasına sıktı. Adam yere yığıldıktan sonra öylece bakakaldım. Ferdi duygusuz bir şekilde karşıdaki adamın gözünün yaşına bakmadan öldürmüştü. Ben ise çığlık çığlığa Ferdi'nin yanına koştum. Sanki benim geldiğimi yeni fark etmişti, bana bakarak elindeki silahı attı.

Benim görmemi istemiyormuşçasına, adamlarına komut vererek yerdeki kanlı adamı götürmesini söyledi. Ona baktım "Sen gerçekten de kötüsün!" dedim ve ondan kaçmaya çalıştım. Nasıl bu kadar duygusuz, acımasız olabilirdi bir insan. Ben bile ona güvenmiştim, iyi biri olduğuna inanmıştım. 

Dışarı çıktım, koşuyordum. Arkadan Ferdi kanlı elleriyle ve dermansız ayaklarıyla peşimden gelip duruyordu. Onun söyleyeceği hiç bir şeye inanmak dahi istemiyordum, öylece soluk soluğa koşuyordum. Sonunda arkada büyük bir bağırma duydum bu Ferdi'nin sesiydi, ondan kaçış yoktu .

- Savcı nereyee!

- Cehenneme!

- Gerçekten bunu görmeni istemezdim.

- Kırılmamı istemezdin, hatalarını görmemi istemezdin ama hepsini görüyorum ve bu beni çok üzüyor.

- Lütfen eve gidelim, sana anlatayım.

- Bir katille aynı evde durmak mı? O eve adımımı atmam.

- Neden hiç bir zaman beni anlamak istemiyorsun? Ben buyum işte. Bana yapılanları, sevdiklerime yapılanları öylece bıraksa mıydım?

- Beraber çözüp, neyin ne olduğunu öğrenebilirdik, öldürmek çözüm mü gerçekten? Neden bu kadar bencilsin sen?

- Ben bencil değilim! Bana böyle öğrettiler, eğer babama sözüm olmasaydı o katili de bulur öldürürdüm. Bizde işler konuşmayla değil icraatla hallolur demiştim sana.

- Bravo, ne yaparsan yap.

O sinirle ikimizde geri döndük aynı yollardan iki tanınmayan kişi gibi. Ferdi gerçekten de böyleydi, birazda olsun onu değiştireceğime inanmıştım ama onu değiştirmek imkansız gibi bir şeydi. Tekrar fabrikanın önüne geldim, arabama binerek direkt buradan uzaklaştım. Aklıma hastaneye gitmek geldi, Gamze'nin nasıl olduğunu merak ediyordum. Hemen arabayı hastaneye sürerek devam ettim, yolda giderken aklıma hâlâ Ferdi'nin canice o tetiğe bastığı geliyordu. Sürekli ona sövme isteği gelse de terbiyem buna müsaade etmiyordu. 

Hastaneye geldiğim de arabayı bir yere park ederek, içeri girdim. Gamze Yıldırım'ı sorduğumda hâlâ yoğun bakımda, komada olduğunu söylediler. Gamze'nin, annem ve Murat Saraç'ın ölümüyle ilgili bir şeyler bildiğini biliyordum, onun uyanmasını dört gözle beklemek zor bir süreçti.

Camdan ona baktığımda, ölü gibi yatıyordu. Şu an kendi için sevdikleri için hayata tutunması gerekiyordu, bize her şeyi anlatması gerekiyordu. Biraz daha yanın da durduktan sonra aynı yere Ferdi'de geldi, camın kenarında, kollarını birbirine bağlamış vaziyette duruyordu. İçimden gelen her şeyi ona aktarmak istedim ama ağzımdan sadece; "Gerçekten seviyor musun hâlâ Gamze'yi?" Diye sordum.

İlk  sefer düşündü, sonra ise derin bir nefes alarak "Bilmiyorum." dedi. Bense anlayacağımı çoktan anlamıştım, yavaşça orayı terk ettim. Ferdi'nin evinden gidip kendi eşyalarımı alacaktım. Kamuran Hanım'la, hatta Ali oradaysa onunla vedalaşıp bu evden çıkacaktım. 

Dışarı çıktığım da derin derin nefesler aldım. Boğulacak gibi oluyordum, ağlamak istiyordum. Hemen arabaya bindim, direksiyona başımı koydum, ağrılar başımı zonklatsa da aldırış etmiyordum. Annemin gerçek katilini bulup İstanbul'u terk edecektim. Bana yaşattığı acıları dışa yansıtmasam da, büyük bir darbe almıştım.

8. KONFERANS (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin