15. BÖLÜM

106 19 6
                                    

Doktor ne diyeceğini bilemez halde öylece bakıyordu. Ferdi sinirle adamın ağzından çıkacak sözleri iyice beynine kazıyordu. Doktor iyi iyi konuşurken birden "Uzun bir süre komada kalabilir, birinci kurşun böbreğini deşmiş, ikincisi ise kalbin arasında." dedi. Ne diyeceğimi bilemeden öylece kalakaldım.

Gamze uzun süre öylece yatacak mıydı? Onun bu duruma düşeceğini asla düşünmezdim. Bu olaylara, bu insanlara karışacak ne yapmış olabilirdi? Belli ki Gamze her şeyi biliyor ve konuşmasını istemiyorlar. Ferdi'nin çaresizliği yüzünden belli oluyordu, şakağını sıvazlayarak, adem elması belirginleşinceye kadar yutkundu. Göz yaşları içine akıyordu, kendini suçlayıp bitap oluyordu. Bir şekilde Ferdi'yi ikna edip eve döndük. Arabayı ben sürdüm, hiç sesimizi çıkartmadık. Eve vardığımızda hemen odalarımıza çekildik.  

                                                                                       *****

Sabah uyandığımda Ferdi evde yoktu erkenden çıkmış olmalıydı, bende hemen duşa girip üstüme kazak ve pantolon giydim. Kamuran Hanım sabah kahvaltısını hazırlamıştı ama hiç iştahım da yoktu. Onu kırmamak ve direncimi yitirmemek adına bir iki lokma alıp çıktım. Arabama bindiğimde Ferdi'yi aradım, tabi ki de açmadı mesaj olarak "Şuan müsait değilim." yazıyordu.

Ya hastanedeydi yada birilerine yargı dağıtıyordu. Ben de büroya geçtiğim içeride Gamze'nin masasında büyük bir kalabalık vardı, muhtemelen haberi duyup neler olduğunu merak eden bir takım lüzumsuzlar topluluğuydu. Kalabalığı dağıttıktan sonra Gamze'nin masasını inceledim. İmcelediğim anda masanın üstünde kağıt gördüm. 

Açıp incelediğimde Gamze'nin evine haciz kağıdı geldiğini gördüm. Şaşkındım haciz gelen ev Ankara'daydı demek ki Gamze Ankara'da kalıyordu. Her geçen gün yeni bilgiler öğrenip cinayetin perdesini biraz daha aralıyorduk. Son olarak Sarp Polat'ı araştırmamız gerekiyordu.  

Kerem ile konuşup ağzından laf almam gerekse de, babasının oğlu olduğu belliydi kolay kolay ağzından bir laf çıkmayacaktı, ama eğer tesadüfen karşılaşıp, tesadüf eseri sorular sorarsam oda bir şey anlamaz. Hemen Kerem'i araştırdım, nerede ne yapar, gün içinde nelerle uğraşır. Kerem saat 13:00'te spora gidiyormuş. 

Saat 12:30 olmuştu ve erkenden spor salonuna gittim. Kerem spor salonuna girer girmez koşu bandında on dakika spor yapıyormuş. Ben de erenden koşu bandında yerimi alarak yavaş tempolarla yürümeye başladım. Saat bire doğru geliyordu, Kerem'de spor kıyafetlerini giymiş, havlusunu omzuna atmış bir şekilde salona giriş yaptı.

Onu hiç görmemiş gibi son tempoyla yürüyüş bandında koşuyordum. O ise hemen beni görür görmez seslendi " Elif savcım sizde mi burada spor yapıyorsunuz?" dedi. Bende şaşırmış gibi yaparak hafif bir gülümsemeyle "Evet." dedim. Yürüyüşü bırakıp bir yere oturduk ve konuşmaya başladık:

- Nasılsınız savcım?

- İyiyim Kerem Bey siz?

- Bende iyiyim, bir türlü kahve içememiştik kısmet bu güneymiş.

- Galiba bugün bir spor ve kahve içecek kadar boşum.

- Buna çok sevindim.

- Siz ne iş yapıyorsunuz Kerem Bey ?

- Bizim silah fabrikamız var, bunun yanı sıra babam önemli bir iş insanı.

- Bu güzelmiş, Sarp Bey bizden pek hoşlanmadı galiba.

- Aksine seni çok sevdi, ama o öyledir, görünüşte soğuk gibi durur içi temizdir.

- Öyle diyorsan öyledir. Peki olandan haberin var mı?

- Ne olmuş?

- Gamze kurşun ile vurulmuş, hastanede yatıyormuş.

- Üzüldüm, eskiden kendisi ile çok haşır neşirdik. Hatta Ferdi ile iyi arkadaştık.

- Peki neden şimdi birbirinize düşmansınız, bu sefer bir savcı gibi değil arkadaş gibi soruyorum.

Kahkaha atarak gözlerimin içine baktı ve hemen surat ifadesini hissiziyle değiştirdi.

- Peki öyle olsun Elif Hanım. Ferdi ile babalarımızın aynı işi yapması sonucu ve  aralarındaki uyuşmazlık nedeniyle kavga ettik. Ben ona kötü bir şey de yapmış olabilirim tabii.

- Gerçekten merak ediyorum ne yaptın?

- Aramızda kalacaksa anlatırım.

- Her zaman.

- Benim hazırladığım bir gece partisinde çok güzel eğleniyorduk, Ferdi ise benimle sürekli tartışmak için çabalıyordu yada ben öyle hatırlıyorum. Daha sonra biz çok büyük bir kavgaya giriştik Gamze'de partideydi kafam güzelken Ferdi'nin göreceği şekilde Gamze'yi kendime çekip öptüm. Ferdi'de bunu görür görmez beni yumruklamaya başladı. İnan en son ağzım burnum kan içindeydi.

- Gerçekten böyle mi oldu?

- Evet, daha sonrada sıkıca Gamze'nin kolundan tuttuğu gibi gitti. Yaptığıma pişman oldum ama iş işten geçtikten sonra bir anlamı kalmadı sonra birbirimize düşman olduk, gerek işlerde olsun gerek normal bir ortamda hep mesafeliydik.

Şimdi taşlar oturmuştu, Kerem'in Gamze'ye imalı bakışı bu yüzdendi. Ferdi ise Kerem ile bu yüzden kavga etmişti. Ferdi bana her şeyi anlatsa belki bu şekilde insanların ağzından almaya çalışmayacaktım. 

Kerem ile güzel bir sohbetten sonra zorunlu olarak iki saat spor yapmak zorunda kaldım. Kerem ise halinden çok memnun görünüyordu kaslı kollarıyla devasa büyüklükteki halteri kolaylıkla kaldırıyor ve hiç zorlanmıyordu.

Spor bittikten sonra hastaneye gitmek için arabaya bindim, Telefonu elime aldığım da Ferdi'nin beni aradığını gördüm. Ona geri dönüş yaptığımda sesi bir tuhaf geliyordu, lafı uzatmadan "Gamze'yi vuran adamı buldum." dedi. Şaşkındım bu kadar çabuk nasıl bulabilirdi? "Peki şimdi neredesiniz?" Dedim. O ise benim de gelmemi istemiyormuş gibi mırıldandı durdu, daha sonrada görüşürüz deyip telefonu yüzüme kapattı. 

Ferdi'nin o adama bir şey yapmadan bulmam gerekiyordu, daha önce Ferdi'nin gizlice telefonuna GPS yüklediğim gelmişti. Hemen nerede olduğuna baktım ve babasının fabrikasının deposunda olduğunu gördüm. Hızlıca arabayı oraya sürdüm, kırmızı ışıklar ve trafik yüzünden yavaş yavaş ilerliyordum.

Aceleyle boğaz köprüsünün ortasında kornaya basıp duruyordum, önden bir araba kendi üstüne alınarak benim camımı tıklattı ilk başta açmasam da hâlâ ısrarla çaldığını gördüm. Camı açtım, ekose gömlekli, iri yarı sakallı  bir adam bana bakarak "Bayan, ne kornaya basıp duruyorsun? Kör müsün bizde yolun açılmasını bekliyoruz?" dedi. 

Ben sinirlensem de belli etmedim "Acelem var beyefendi çekilin yoldan , üstelik konuşmalarınıza da dikkat edin." diyerek ona karşılık verdim. O ise hâlâ bana bakıp laubalilik yapıyordu. Sonunda dayanamayıp dışarı çıktım, "İsmin ne?" Diye sordum. Bana sırıtarak "Kemal, güzellik senin ismin ne?" diye sordu, vaktimin az olması beni gerse de bu haddini bilmeze gününü gösterecektim.

Kolunu ve başını tuttuğum gibi arabaya yasladım ve kafasını da arabaya yapıştırdım. Ne kadar çırpınsa da bırakmıyordum, çevreden insanlar müdahaleye geldiğinde ise elimden adamı aldılar, adam ise ha bire bana saldırmaya çalışıyordu. Son bir defa kafa atarak onu etkisiz hale getirdim.

Arabaya binerek ilerledim, sinirim gitmiyordu nefes nefese kalmıştım. Ferdi o adama bir şey yapmadan bulmam gerekiyordu. Sonunda fabrikanın önüne gelmiştim, hemen dışarı çıkarak depoyu aramaya koyuldum. Bağrışma sesleri duyuyordum ama sesin nereden geldiğini kestiremiyordum. Kocaman binanın içinde dolaşmaya başladım, etraf bomboştu, her yerde tuhaf silah çeşitleri ve makineler vardı. 

Sonunda depoya ulaşan bir merdiven  gördüm indiğim de sandalyede kanlar içinde oturan bir adam, başında da bekleyen Ferdi ve diğer adamları vardı. Ferdi kendini kaybetmiş bir şekilde silahı adamın kafasına tutuyordu. "duuur!" diye bağırdım.

8. KONFERANS (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin