12. BÖLÜM

168 48 19
                                    

"Uyan Elif uyan, sadece bir kabus!". Bir anda sıçrayarak yerimden fırladım, ter içinde kalmıştım. Ağlamış olduğumu fark ettim yanımda Ferdi beni izliyordu. Bana tedirgin bir şekilde bakarak "Sadece bir kabus geçti." dedi. Kocaman bir oh çektim can havliyle Ferdi'ye "Ölmemişsin!" diyerek sarıldım. O ise şaşkın şaşkın bakıyordu, bir kez daha heyecanla "Kamuran Hanım nerede?" diyerek sordum. 

Ferdi hâlâ şaşkın şaşkın bana bakarak "Nasıl bir rüya gördüğünü bilmiyorum? Anlatmak istersen dinlerim ama Kamuran Hanım mutfakta bize bir şeyler hazırlıyor" dedi. Kocaman bir şaşkınlıkla "Oh neyse ki kabus. " dedim. Benim bu hareketlerim Ferdi'yi eğlendirmişe benziyordu. Ona bakarak "Tamam kıyafetlerimi giyip aşağı inerim. Bu arada bir seferlik senin duşu kullanabilir miyim?" dedim. 

Hâlâ bana sırıtarak evet dercesine kafasını salladı. Kabusa olmasına o kadar sevinmiştim. Rüya gören bir insan değildim ama sanırım son yaşadıklarımdan etkilenmiştim. Büroda her gün böyle işlerle uğraşıyordum ama insanın başına gelince daha iyi anlıyordu. Hemen Ferdi'nin odasındaki duşa girdim. 

Büyük bir banyoydu, fırçası, şampuanları ve duş jelleri düzenli bir şekilde dizayn edilmişti. Büyük bir jakuzisi vardı. Suyu hazırlayarak içine  girdim. Gerçekten insanı dinginleştiren bir şeydi bu. Gittiğimde benim evime de jakuzi gerektiğini fark ettim. 

Duşumu aldıktan sonra etrafa bakındım ve havlumu getirmediğimi fark ettim, lavabonun yanındaki askılıkta Ferdi'nin havlusu vardı. Mecburen onun havlusunu kullanmak zorunda kaldım. Siyah bir atlet ve siyah bir pantolon giydikten sonra saçlarımı kurulayarak aşağı indim. Ferdi masaya oturmuş vaziyette beni bekliyordu, gözüm Kamuran Hanım'a döndü, kocaman gülerek sarıldım. 

Masaya oturdum, mis gibi tomurcuklu çay kokusu burnuma geliyordu, kızarmış ekmekler, süzme peynirin yanına yakışıyordu. Kamuran Hanım kahvaltı değil adeta sanat yapıyordu, işini severek yaptığı da belliydi. Kahvaltı yaparken aklıma dün akşam ki yaşadıklarımız geldi hemen silkelenerek kendime geldim. 

Ferdi hâlâ beni izliyordu, tuhaf hareketler sergilediğimin oda farkındaydı. Gülmekle yetiniyordu, çok güzel bakıyordu. Otoriter bir şekilde siyak takımını giymiş, yine o güzel parfümünden sıkmıştı. Hayretle onu izlerken kahvaltı bile edemiyordum, fark etmesin diye gözümün altından bakıyordum. 

Kahvaltımızı ederken kapı çaldı kim olduğunu ikimizde az çok tahmin ediyorduk. Kamuran Hanım açtığında "Ben geldim!" diye bir ses evi doldurdu. Gelen tabi ki de Ali'ydi her sabah ufak ya olsa yeni bilgilerle geliyordu, hemen kahvaltı masasına oturup Kamuran hanımdan çay istedi.

Kahvaltıyı oda yaptı, yedikten sonra salona geçtik. Ali'den yeni bilgiler bekliyordum, hatta artık bu iş çok uzamıştı. Bugün büroya gidip yeni bilgiler alacaktım. Kesinlikle Kerem'in babası ile görüşmem gerekiyordu. Ferdi'ye dersem buna kesinlikle izin vermeyeceğini biliyordum, bu yüzden ona hiç bir şey demeden önce Kerem sonrada babası ile iletişime geçecektim.

Biraz daha konuştuktan sonra Ferdi imalı bir şekilde bana bakarak "Şüphelendiğim adamları gidip öldüresiye dövüp konuşturmak  vardı ama babam böyle bir şeyi kesinlikle istemezdi." diye mırıldandı.  İçimden Ferdi'nin kendi yargısını kendi dağıttığı için bana gerek duyması çok tuhaftı diye düşündüm, istese hemen bulurdu ama babasının ona öğütlemiş olduğu şeyler vardı belli ki. 

Ferdi'ye dönerek "Peki neden kendi istediğin gibi halletmiyorsun işini?" diye sordum. O ise cüretkar bir şekilde bana "Babam hep böyle isterdi, sanki böyle öleceğini biliyormuş gibi öldüğümde kim ise bulun ama onu öldürmeyin adaletin kollarına teslim edin derdi. Böyle olması için yazı bile hazırlamış." diyerek omzunu silkeledi.

Tam tahmin ettiğim gibiydi, babası böyle istemiş yoksa Ferdi bu işi her halükarda çözerdi. Ona memnuniyetle baktıktan sonra Ali konuşmaya başladı; "Tahmin ettiğimiz gibi Gamze Yıldırım yurt dışına çıkmamış." dedi. Şaşkın şaşkın bakıyordum çünkü nasıl yalan söylerdi, belgelerde orada ikamet ettiği gösteriyordu, Gamze'nin bir şeyler sakladığından artık emindim.

Bunu öğrenmem için büroda araştırma yapmam gerekti baya da izin kullanmıştım artık bir şeylerin icabına bakmam gerekiyordu. Naz Gül'e mesaj atarak büroya geleceğimi haber verdim. Hemen çıkacaktım ki Ferdi bana seslendi "Böyle mi gideceksin?" dedi. Üstüme bakarak bir şey var mı diye inceledim, ama görünürde bir şey yoktu. Ona dönerek " Nasıl gideyim?" diye sordum.

Beni üstten aşağı inceleyerek "Ceketin falan yok mu?" dedi. Garipti neden böyle desin ki anlayamamıştım tekrar ona bakarak "Hayır, bunu uygun gördüm." dedim. Sinirli duruyordu bana "Rica etsem üstüne bir ceket alır mısın hava soğuk? dedi. Bende fazla üstelemeden üstüme ceket aldım. 

Dışarı çıkarak arabamı aldığım gibi bahçeden dışarıya sürdüm, bugün kendimi birazda olsa iyi hissediyordum, radyoyu açtığımda arka fonda sevdiğim bir parça çalıyordu Maneskin-Beggin şarkısı. Güzel ritimlerle salına salına trafiğe kalmadan büroya geldim.

Arabamı bir yere park ederek hemen büroya girdim, herkesi selamlayarak odama yöneldim. Oturduğum an tahmin ettiğim gibi kapım çaldı "Gel!" diye bağırdıktan sonra Naz Gül yavaş yavaş yanıma oturdu ve konuşmaya başladık:

- Evet Naz Gül anlat.

- Hoş geldiniz savcım.

- Hoş buldum anlat bakalım ben yokken neler oldu?

- Pek bir şey olmadı Gamze Yıldırım işe geri döndü ve Sinan Müdürümüz biraz tuhaf.

- Ne olmuş ki ona?

- Bilemiyorum, pek işe gelmemeye başladı hatta geçen iki tane adam geldi ve onun odasına girdi, daha sonra ise müdür bey gergin bir şekilde gitti.

- Tuhaf, peki sağ ol Naz Gül.

Kalktım ve müdürün kapısını çaldım "Gel!" sesi duyduğumda içeri girerek "Nasılsınız müdürüm?" dedim. Hoşnutsuz bir şekilde "İyiyim." dedi. Baya yorgun görünüyordu, göz altındaki torbalar, bir kaç gün uyumadığını gösteriyordu. "Bir sorun mu var müdürüm?" dediğim de tedirgin bir şekilde ve kekeleyerek "H-Hayır." diyerek kestirip attı. 

- Elif sana söylediğim iş nasıl gidiyor?

- Müdürüm bir şeyler buldum, davayı çözmem çok yakındır. 

- Güzel.

Tam sohbete daldık ki kapı çaldı ve içeriye Kerem girdi, neden burada olduğunu anlamamıştım. Müdür "Sen çıkabilirsin." diyerek beni gönderdi. Kerem ise resmen sırıtıyordu. Dışarı çıkarak Gamze'ye bakıyordum masasında öylece oturuyordu. Beni gördüğü halde yanıma gelmeye bile tenezzül etmemişti, zaten bende gitmemiştim. 

Bürodan hususi silahımı aldıktan sonra tekrar dışarı çıktım. Tam arabaya binecekken yine bıkmış bir şekilde kimin seslendiğini  bilmiş bir şekilde arkama döndüm, tabi ki de bu Kerem'di. Güneş gözlüklerini takmıştı, yanıma geldi "Artık bir kahve içeriz değil mi? Koruman Ferdi'de yoktur umarım." dedi. Bende bunu fırsat bularak kabul ettim, benim arabamın yanına oturmuştu bile.

Ali'ye yaptığım gibi "Sıkı tutun!" dedim. Hızla on dakika içersin de bir sahilinin kenarındaki küçük bir kafeye gelmiştim. Kerem bir anda alkış yapmaya başladı, anlamsız bir şekilde ona baktım. O ise hâlâ şımarık bir şekilde "Bravo savcım, hızı severim." dedi. Memnuniyetle içeri girdi ben ise sorgumdan sonra memnuniyetle masadan kalkacaktım.

Oturduğumuz masa hemen denizin olduğu yerdeydi, çok hoş bir masaydı. Kereme bakarak "Benden ne istiyorsun?" Dedim. O ise gülmeye başladı; "Çok güzelsin biliyor musun sayın savcım?" dedi. Ciddiyetimden ödün vermeden "Buraya güzelliğimi konuşmaya gelmediğimi ikimizde biliyoruz değil mi Kerem Bey?" dedim. 

Konuşmamız sırasında oturduğumuz yere Kerem'in babası Sarp Bey geldi.



8. KONFERANS (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin