Yine güneşin ışıkları yüzümü vuruyordu. Sabah olmuşta geçiyordu sanki, en son Ali ile masada salata yiyorduk. Hemen saate baktım 09:00 olmuştu, apar topar sıcak bir duşa girdim, kırmızı bir ceket giyip altına da beyaz gömlek ve siyah etek giydikten sonra siyah bir topuklu ayakkabıyla taçlandırdım. Saçlarımın biraz uzadığını fark ettim, makası alıp uçlarından aldıktan sonra artık hazırdım.
Aşağıya indiğimde sucuklu yumurta kokusu etrafı sarmıştı. Kamuran hanım beni gördükten sonra "günaydın" deyip buyur etti. Bende ona karşılık verdim. Ferdi daha aşağıya inmemişti ama yukarından konuşma sesleri geliyordu, büyük ihtimal telefonla konuşuyordu. Sonunda oda indikten sonra "günaydın" dedim ve masaya oturduk. Bana üsten aşağı baktı ama bir şey söylemedi.
Yemeğimizi yerken Ali'de gelmişti, hemen masaya oturarak "eee bugün ne yapıyoruz?" dedi. Ferdi Ali'den kıyasla kısık bir sesle "Gamze'nin yanına uğrayacağım" dedi. Ona dönerek "bende geleyi mi?" dedim. Biraz düşündükten sonra "sen bilirisin" dedi. Onu görmeyi, bir gıdım daha iyi olduğunu bilmeyi istiyordum. Esra merdivenlerden mini eteğini sallayarak indi. Kahvaltıya her zamanki gibi geç gelmişti, Ali onu görür görmez "ben doydum" deyip kalktı. Gerçekten de bunların aralarında bir husumet vardı.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra ayaklanıp kapıdan çıkacaktık ki Esra beni durdurup "kırmızı yakışmış" dedi. Bense ona teşekkür edercesine kafamı sallayarak kapıdan çıktım. Ferdi'nin arabasına bindik, güneş tam tepeden bize baktığı için gözlüğümü taktım, Ferdi'de son model olan gözlüğünü takarak arabayı çalıştırıp, sürmeye başladı.
Yol boyunca olan sessizliğimiz arka fonda açılan bir sesle bozuldu. Gülden Mutlu - Uzun Lafın Kısası gerçekten de muallak bir şarkıydı. Ali arka koltukta bize sorular soruyor biz ise çarpık cevaplar veriyorduk, Gamze'nin yanına gitmemiz hepimizin içinde bir tedirginlik yaratıyordu "ya ona bir şey olursa?" Diye düşünmüyor değildik.
Hastaneye geldiğimizde biz Ali ile hemen indik Ferdi ise arabayı park etmeye gitti. İçeri girip Gamze Yıldırım'ı sorduğumuzda yoğun bakımdan normal bir yatağa aldıklarını ama hala riskinin devam ettiğini söylediler. Yine de normal bir yere alınması bile bir umuttu bize. Hemen yanına gittiğimizde her yerinde kablolarla yatıyordu, Ferdi arkadan geldi ve durumu anlattığımızda birazda olsa rahatladı.
Gamze'ye bakarken bir anda elinin kımıldadığını gördüm, hemen sevinçle doktora, Ali'ye, Ferdi'ye haber verdim. Hepsi bir hevesle Gamze'nin başına toplandı, doktor geldiğinde ise "hala fonksiyonları aynı" diyerek hevesimizi kursağımız da bıraktı. Oysaki kesinlikle görmüştüm, o elini kıpırdatmıştı. Kendimi suçlu hissetim Ferdi gelip omuzlarımdan tutarak "sana inanıyorum iyileþecek" dedi. Ona bakarak yüzümde bir tebessüm oluşturdum.
Hastaneden çıktık Ferdi beni büroya bırakacağını kendinin de Kerem ile Karanlarla konuşacağını söyledi. Ben ise büroya gitmeyi kabul etmiştim ki Mert'in bana "Şirin kafede bekliyorum, unutma sözün vardı" mesajı attığını gördüm. Gerçekten de söz vermiştim ve o benim arkadaşımdı, yurt dışına gidecek ve daha hiç göremeyecektim. Ferdi'ye bu durumu bahsetmemeye karar verdim çünkü bahsedersem bana güvende değilsin, bir yere gidemezsin gibi bahaneler üreteceğini biliyordum.
Büroda durduktan sonra oradan indim, Ferdi gözümün içine bakarak "bir şey olursa haber ver" diyordu. Bende "tamam" dedim ve gider gitmez bürodan ayrılıp aşağıdaki Şirin kafeye indim. Gittiğimde gerçekten de Mert oraya oturmuş beni bekliyordu, bugünde yine çekiciliği üstündeydi. Yanına gidip oturdum, o ise beni görür görmez boynuma sımsıkı sarıldı. Neden bu kadar büyük bir tepki verdiğini anlamasam da bir şey söylemedim.
Konuşmaya, sohbet etmeye başlamıştık. Baya koyulaşan sohbetimiz beş bardak kahve içmemize sebep olmuştu. Mert'e ne zaman gideceğini sorduğumda ise "daha belli değil, yani buralardayım" dedi. Bense bu duruma çok sevinmiştim, koskoca İstanbul'da tektim, teyzemler beni İzmir'de sandıkları için yanıma da çağıramıyordum, hem de annemin ölümünden sonra kahrolmuşlardı.
Bir iki saat daha oturduktan sonra müsaademi isteyerek kalktım. Mert "seni ben bırakayım" dediği için onu kıramayıp tamam dedim. Arabası son model spor arabasıydı, yurt dışında popüler olan bu arabalar, burada da yaygınlaşmaya başlamışa benziyordu. Bindikten sonra hızla büroya girdim. Naz Gül'ü yanıma çağırdım, önemli bir gelişme olup olmadığımı sorduğumda ağzında geveleyerek bir şeyler söylemeye başladı "ne oldu kızım?" dediğimde ise kavasını indirerek "Sinan müdürümüz gasp edilmiş bu sabah apar topar hastaneye kaldırıldı" dedi. Öyle dedikten sonra beynimden beynimden vurulmuşa döndüm.
Hemen apar topar dışarı çıktım arabam olmadığı için Ferdi'yi aradım. Büyük ihtimal işi vardı, kimi arasam diye düşündüğüm de aklıma Mert geldi, hemen onu arayıp gelmesini rica ettim. O ise "hemen geliyorum" diyerek kapattı. On dakika sonra büronun önünde spor arabasını gördüm, bindim ve hastaneye diyerek işaret ettim.
Bir hışımla hastaneye gelmiştik, arabayı durdurduktan sonra koltuktan fırlayıp hastaneye koştum. Mert'e git dememe rağmen peşimden gelmeye devam ediyordu. İçeri girip sorduğumda ise ameliyatta olduğunu söylediler. Yine bekleyiş, yine bekleyiş. Neden gaspa uğradığı konusunda çok şaşkındım, Sinan müdürün iki tane koruması olmasına rağmen neden bu kazaya uğradığını merak ediyordum. Ameliyatın yanında bekleyen polislerden birini kenara çekerek olan biteni sordum.
Karşımdaki polis elindeki kağıdı çıkararak bana uzattı, korumalardan birinin ifadesinde şunlar yazıyordu:
Sinan müdürüm beni bir şey alması için bir yere yolladı, ama geldiğimde iki tane yüzü maskeli adam müdürümü bıçaklayarak cüzdanını aldı ve kaçtı. Yetişmeye çalıştım ama bir türlü yakalayamadım, hemen müdürümü alıp hastaneye götürdüm.
Yazıda bu şekilde yazıyordu, maskeli adamları bulmak bir hayli zor olacağa benziyordu. Telefonuma baktığımda Ferdi'nin beni on kere aradığını gördüm, benim onu aradığımı ama duymadığını hatırlamıştım. Tam arayacaktım ki Ferdi hastanenin kapısından girerek beni arıyordu. Hemen nasıl geldi, nereden buldu beni? Çok tuhaf bir insan olmasına rağmen artık alışmış olduğumu gördüm çünkü onu gördüğümde hiç tepki vermeden olayı anlattım. Bana sarıldı "sana bir şey oldu sandım" dedi.
Mert'i gördükten sonra ona sinirli sinirli baksa da bana bakması için kendime odaklamaya çalıştım. Ferdi " nesi varmış müdürün?" diye sordu. Bende olanı biteni ince ayrıntısına kadar bahsettikten sonra sakince beklemeye başladı. Bir anda başımın döndüğünü hissettim, Mert kolumdan tuttu, Ferdi ise yanıma gelerek diğer kolumdan tuttu. İkisi de birbirine düşman gibi bakıyordu. Kendimi toparlayarak ikisinden ayrıldım.
Her an bir savaş çıkabilirmiş gibi bir birlerini gözlüyorlardı. Ferdi "hadi gidelim, mahvolmuşsun bir şey olursa diye korumalardan bir tanesini bıraktım haber verirler" dedi. Başımın ağrısı istemsizce "gidelim" dememe sebep olmuştu. Mert Ferdi'ye bakarak "benimle gelsin Elif" dedi. Ferdi beni bırakıp Mert ile burun buruna geldi "nedenmiş?" dedi. Mert'te kararlı biçimde "çünkü seninleyken hep başı dertte" dedi.
Ferdi'nin çok fazla sinirlendiğini şakağını sıvazlayarak anlamıştım, hemen ortaya geçtim Mert'e dönerek "benim bir şeyim yok" dedim. Mert'i bir şekilde ikna ederek yolladım, Ferdi'nin öldürücü bakışları beni de korkutmuyor değildi. Mert gittikten sonra bizde eve geçtik. Eve gittiğimizde Esra'nın salonun ortasında spor yaptığını gördüm. Çok tuhaf bir insandı Ferdi ise onun hareketlerini umursamıyordu. Tabi ki de spor yapmasında bir sorun yoktu ama o kadar olay olurken o gülüp eğlenerek spor yapıyordu.
Beni görmemesi için dua ediyordum, tam mutfağa gidecektim ki arkamdan "Elif" diye seslendi. Yavaşça arkamı döndüm, çarpık bir sırıtışla "efendim" dedim. Bir anda kahkaha atmaya başladı, hala tuhaf hareketlerini sergiliyordu. "Ne oldu?" Diye sordum. O ise buna karşılık tekrar büyük bir kahkaha attı, sinirlendiğimin farkındaydı ve bana bakıp "benden mi kaçıyorsun?" dedi.
Gerçekten ona sinir olmamak elde değildi, keşke güzelliği kadar huyu da güzel olsaydı. Hiç bir şey söylemeden mutfağa girdim, Kamuran hanımı bitkin bir şekilde gördüm, neden böylesin diye sormak içimden gelmiyordu, sonucun Esra hanım beni biraz yormuş olduğu diyeceğini biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8. KONFERANS (Tamamlandı)
Mystery / Thriller25 yaşındaki Savcı Elif Aygün herkesçe çok bilinen ,annesi ile yaşayan , genç yaşta iyi yerlere gelmiş , zarif ve otoriter bir kadın. Konuşmasında tam kendini, yaşadıklarını dikkatle anlatırken uzaktan bir silah sesi gelir. Sabah tanıştığı ve konf...