Arabaya bindim ama kendi evime gitmek hiç içimden gelmiyordu. Ferdi'nin evine gitmemde imkansızdı, annemin evinin anahtarları bendeydi, oraya gitmek güç olsa da onun eşyalarına, yatağına sarılıp uyumak belki de beni daha rahatlatacaktı.
Annemin eşyalarını sonra göndereceğimiz için her şey yerli yerindeydi. O öldükten sonra hiç gelmemiştim bu eve. Evinin önüne geldiğimde anahtarı çevirdim ve karanlık olan salona girdim. Eskiden her girdiğimde güzel yemek kokuları olurdu. Şimdi ise yalnızlığın kokusu sarmış her yeri. Annemin benimle kalmasına ısrar ettiğim de bana "Bu evden ayrılamam, siz burada doğdunuz..." dediği geliyordu aklıma.
Kendisi hem anne, hem arkadaş, hem de baba olduğu için ona minnet duymaktan başka elimden bir şey gelmiyordu. Mutfağa girdiğimde, masanın üstündeki çiçeğin solmuş olduğunu gördüm. Oysaki annem her daim çiçeğini sulamadan gitmezdi hatta annem bu çiçeğini neden götürmemişti.
Sadece eşyalarını almış, başka hiç bir şeye dokunulmamıştı. Yatak odasının lambasını yaktım ve içeri girdim. Yatağını, dolabını sanki daha önce görmemiş gibi incelemeye başladım. Biraz daha bakındığımda, annemin yatağının altındaki şey ayağıma tökezledi. Elimi oraya doğru salladığım da bir kutu gördüm. Eski desenleri olan, çelik bir kutuydu. Açtığımda içinden bir sürü mektup ve fotoğraf vardı.
Fotoğraflar bana ve anneme aitti. Babama ait sadece bir tane fotoğraf vardı. Gençken ölmüştü, ben daha annemin karnındayken. Nedenini annem söylemese de çok ta üstüne düşmemiştim. Sadece polis olduğunu biliyordum. Kutunun içindeki mektuplar çok eskiden yazılmış gibiydi. Okumaya başladım şunlar yazıyordu:
Gönderen: Murat Saraç
TARİH: 31.12.1997
Sevgili Sedef Aygün:
Seni yine rüyamda gördüm, ama bu sefer beyaz gelinlikler içindeydin. Gerçek hayatta yapamadık ama rüyalarımda da gördüğümde çok bahtiyar oluyorum. Seni beyazlar içinde beni de damatlık içinde görmek en büyük hayalimdi. Kader ikimizi yazmadı ama mutlaka diğer tarafta buluşacağız. Çocuğunun olduğunu duydum, ben duyduysam, benim de 9 yaşında bir kızım ve 7 yaşında bir oğlum olduğunu duymuşsundur. Senin sevdiğin isimi koydum ona Ferdi gerçekten çok hiperaktif bir çocuk, hiç yerinde durmuyor. Kocanın merhum olduğunu duydum, Yaşar paşa ile ne kadar anlaşamasak da çok saygılı bir insandı. Umarım gittiği yerde de mükafatını alıyordur. Eğer dara girersen mutlaka bana bir mektup yada telgraf çek hemen yanında olacağım.
Okuduğumda kanım donmuştu, Murat Saraç annemin eski aşkı mıydı? Bana hiç bahsetmemişti, hemen sıkışan kalbimi ovarak diğer notları okumaya başladım:
GÖNDEREN: MURAT SARAÇ
TARİH: 12.12.1998
Sevgili Sedef Aygün;
Bugün yine sensiz yeni bir yıla giriyorum. Yılbaşı gecesinde neler yaptığımız aklıma geldi, deli gibi eğlendiğimiz, kar topu oynadığımız, gerçekten çok tatlı ve anlamlı bir gündü. İnsanların bizi parmakla gösterdiği gündü, herkesin örnek sevgilisiydik. Gerçekten her şey bu kadar iyiyken babanın bizi ayırması ve ikimizin de mutlu olmamamız çok koyuyor. Gül çehrem kızıl saçlarının, güzel çillerinin gerçek hakikatinin güzelliğini ön plana çıkarması beni sana aşık etti. Hâlâ aklımda, fikrimde sen varsın sen evet dediğin zaman her şeyi bırakıp sana koşacağımı bilmelisin, iyi ve sağlıcakla kal.
Daha fazla okuyamadım, kendimi iyi hissetmiyordum. Annemi benim babamla evlendirmeye zorlayan dedem miydi yani? Bir tane ve son bir mektup daha okumak istedim, bu sefer aynı kişiden değildi:
Gönderen: Gülçin Saraç
Tarih: 07:09.1989
Sevgili Sedef Hanım;
Merhaba Sedef Hanım, ben Murat Saraç'ın eşi Gülçin yani eski sınıf arkadaşın. Biz güzel bir evlilik yapıyoruz ama Murat'ın sana olan aşkı beni delirtiyor. Yeniden çocuğumuz olacak lakin o hâlâ bir genç gibi, sevdalı sevdalı geziyor sokaklarda. Senden istirhamım onun sana gönderdiği telgrafları ve mektupları görmezden gelmek. Sana yazdığı her mektupta veyahut her telgrafta içime bir kor düşüyor. Geçen gün bana olan ilgisizliğinden ve eskisi gibi beni sevmediğinden bahsetti. Hamile olduğum için kendimi toparlamaya çalıştım ama bir türlü toparlanamadım. Lütfen benim mektup yazdığımı söyleme, yoksa beni boşayabilir. Kendine iyi bak sende evlenmişsin umarım artık çok mutlu olursun.
Konferansta annemin adını duyduğunda ki koşuşu, silahın üstüne atlaması şimdi bütün taşlar oturmuştu. Daha bir sürü mektup vardı ama okumaya ne halim ne de mecalim vardı. Annem ve babam birbirlerini hiç sevmemişti, babamın ölümünden sonra annem hiç evlenmemişti belki de Murat Saraç'ı bekliyordu. Bunların hepsi eskiye dayanan anılar olduğu için ne benim ne de Ferdi'nin haberi vardı bu durumdan.
Ona bahsedip bahsetmemek arasında kalıyordum. Belki de geçmişin geçmişte kalması en iyisiydi. Bu işleri daha da fazla karıştırmak zararlı olabilirdi.
Yorgunluktan ve bu olayları düşünmekten başım ağrımaya başlamıştı. Yatağa başımı koyar koymaz uyumuşum. Sabah olduğunda annemin alarmı kenarda ötmeye başladı. Kapatıp tekrar yatacaktım ki bu sefer de Ferdi aradı. Uykudan kalktığım için esneyerek konuşuyordum:
- Alo.
- Günaydın savcı.
- Sana da günaydın, ne oldu?
- Ne ne oldu hazırlan seni almaya geleceğim, senin ekibe de söyle bugün operasyon yapacağız ya.
-Evet onu tamamen unutmuşum, kaçta başlıyor.
- Akşam 9'da.
- Tamam, hemen öyle bir şey yaptıklarında ve ben bunu gördüğümde polise haber verip baskın düzenleyeceğim. İlk biz gireceğiz mekana ,sen poker oynayacaksın. Bende senin gece kızın olacağım.
Güldüğünü duydum ve "Güzel , bana uyar." dedi.
- Peki görüşürüz, bu arada kahvaltı yapma beraber yapalım. Ali ve biri daha olacak.
- Annemin evindeyim.
- Tamam konum at geliyorum.
Son kelimesini söyler söylemez kapattı. Kimin geleceğinden en ufak bir fikrim yoktu, tahminlerim doğrultusunda Ferdi'nin başka bir arkadaşıydı. Kalktım ve dişlerimi fırçaladım, güzel çizgileri olan ceketimi giydim, altına da geniş pantolonumu giydikten sonra hafif bir makyaj yaptım.
Biraz daha bekledikten sonra Ferdi'den "Aşağıda bekliyorum." diye bir mesaj geldi. Kapıyı kapatarak aşağıya indim. Son model siyah BMW çok hoş duruyordu. İçinden çıkarak ön düğmesini ilikledi ve arka kapıyı açtı. Nazikliği karşısında beni çok şaşırtmıştı, onu ikilemeden arabaya bindim. Takım elbisesiyle jilet gibi olmuştu, kıvrımlı siyah kirpikleri aynadan beni gözetliyordu, siyah kirli sakalı ve pürüzsüz cildi oldukça iyiydi.
Bana bakıp nazik ve tatlı bir şekilde "Günaydın." dedi. Bende ona karşılık verdikten sonra ona kimin geleceğini sordum. Hiç bir şey söylemiyordu, öylece hem araba sürüyor hem de aynadan bana bakıyordu. O bana baktıkça dediklerimi unutuyordum.
Sonunda bir yerde durduk, Ali'yi de aldıktan sonra Ferdi "Sizi bizim restoranda ağırlayacağım Ferma kafe, misafirimizi hatta baya kalıcı bir misafirimizi orada ağırlarız diye düşündüm." dedi. Ali bile şaşkındı kimin olduğunu benim kadar oda merak ediyordu.
Sonunda güzel ışıltılı restorana gelmiştik. Baya güzeldi, şık taşları olan, güzel masalarla dizayn edilmiş bir yerdi. Ferdi benim tekrar kapımı açtığında Ali'de kapısının açılmasını bekliyordu ama Ferdi hiç oralı olmadı.
Kahvaltılıklarla dolu uzun bir masaya geçtik. Öylece kimin geleceğini bekliyorduk. Ferdi en başa oturuyordu, sonunda ayak sesleri geliyordu. Çok etkileyici bir sesti bu, topuklu ayakkabı sesiydi, Sonunda Ferdi'nin karşısındaki sandalyede bir kadın belirdi. Oldukça güzel, alımlı ve çekiciydi.
Saçları sırtına doğru uzanıyordu, kaşları, gözleri siyahtı, uzun bacakları, mini eteği ile güzelliğini daha da ön plana çekmişti. Ferdi karşıdaki kadını göstererek "Kardeşim." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
8. KONFERANS (Tamamlandı)
Mystery / Thriller25 yaşındaki Savcı Elif Aygün herkesçe çok bilinen ,annesi ile yaşayan , genç yaşta iyi yerlere gelmiş , zarif ve otoriter bir kadın. Konuşmasında tam kendini, yaşadıklarını dikkatle anlatırken uzaktan bir silah sesi gelir. Sabah tanıştığı ve konf...