27. BÖLÜM

69 13 2
                                    

                                            3 GÜN SONRA               AMSTERDAM

Uyandığımda uçak çoktan hava alanındaydı. Mert yanımda öylece etrafa bakınıyordu. Uçaktan çıkıp öylece baktım. Burası Amsterdam'dı güllük gülistanlık bir şehirdi. Her şeyimi, ailemi, işimi hayatımı İstanbul'da bırakıp öylece gelmiştim. Artık savcı değildim, artık hiç bir şey değildim. Tek hedefim güçlenip aileme bunu yapanlara cezasını vermekti.

Mert bu kötü süreçte her zaman yanımdaydı. Hakkını nasıl öderdim bilmiyordum. Havalimanından indikten sonra, hemen bir arabaya binip evimize yerleşmeye gittik. Yoldayken boş boş etrafa bakıyordum, aslında gözlerim değil beynim işliyordu Ferdi'nin ihanetiyle yollara bakarak bağdaştırmaya çalıştım. 

Çığlık atmak istiyordum, öylece iki saat etrafa bakıp hiç konuşmamak istiyordum. Yeni hayatımda her şeyin iyi olması için temennim vardı. Ferdi ve kardeşinden intikamımı almadan ölmeyecektim. Annemi konteynırda öylece hayal ederken tüylerimin diken diken olmasına neden oluyordu. 

Öylece dalmışken birinin bana seslendiğini duydum; "Elif, Elif hadi geldik, dalıp gitmişsin" dedi. Hemen çantamı alarak dışarıya çıktım. Kalacağımız büyük eve uzun uzun baktım. Dışarısında havuzu olan, küçük bir meyve bahçesi olan, güzel bir villaydı. İçeri girdiğimde etraf beyaz seramiklerle döşenmişti, Mert'e rica ettiğim için hiç bir yerde ne bir siyah döşemeler nede sarı ışıklar vardı. 

Her yer aydınlıktı, Ferdi'nin evinin tam tersiydi. Odam hemen giriş katta olduğu için de memnundum. Mert'in odası ise kinci kattaydı. Eşyalar düzenli bir şekilde dizayn edildiği için sadece kıyafetlerimi düzetmek kalmıştı. Odama giderek dolabıma koydum. Bavulumu biraz inceledikten sonra gözüme mavi ayıcık çarptı. Aldığım gibi mutfaktaki çöpe attım. Onlar ile ilgili her ne gördüysem tüylerim ürperiyordu. 

Bir iki saat sonra bizi ziyaret etmek isteyen komşularımız kapıyı çaldı. Daha tam eşyalarımızı koymadığımız için öylece ayak üstü konuştuk. Amsterdam'daki insanlar iyi ki akıcı bir şekilde İngilizce konuşuyordu ki bende onlarla güzel güzel anlaşabiliyorum.

Komşularımızdan birinin ismi Bella diğerinin ki ise Kim'di ikisi de üniversite için buraya taşınmışlardı. Baya güzel, uzun kızlardı, gittikten sonra ikimize kahve getiren Mert'e dönerek "kızlar iyiymiş, burası tam Senlikmiş" dedim.  O ise ban barak sırıtmaya başladı. "eee nasıl bir yer beğendin mi?" diyerek bana bakıyordu. Bense sadece kafamı sallayarak onayladım. 

Evin ikinci katına da baktıktan sonra tekrar aşağıya indim. Her şeyi geride bırakmam gerekiyordu, her şeyi Mert'e dönerek sorular sorma başladım:

- Burada kalmam için vizem ve ya vatandaşlığım olması lazım.

- Elif halledeceğim, benim vatandaşlığım var sana da bir şekilde ayarlayacağız.

- Çok teşekkür ederim Mert sen olmasaydın ben ne yapardım hiç bilmiyorum, keşke Sinan müdürümün hastanede olduğu gün senle gelseydim.

- Artık düşünme bunları, bak her şey bitti artık.

- Evet bitti geride kaybedecek bir şeyim kalmadı. 

- Ben işimi buraya aldıracağım, biliyorsun ki yurt dışında böyle bir imkan var. Eğer sende istersen savcılığa burada da devam edebilirsin. Tabi ki vatandaşlığını da alman gerekiyor bu süreçte.

- Bilemiyorum, düşünmem lazım.

Öylece konuştuktan sonra sekiz saatlik yolda yorulduğumu fark ettim. Mert'ten de iznimi isteyerek odama çekildim. Yine yatarak tavanı incelemeye başladım. Sanki her şey şaka gibiymiş gibi. Sanki Ferdi şuradan çıkıp bana inan savcı diyecek gibiydi. Eğer Ferdi'nin beni Londra'ya göndermesini istediğinde kaçmasaydım ne olurdu, onu da düşünmüyor değildim?

8. KONFERANS (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin