42.Bölüm: Kan

304 233 24
                                    

***

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

***

"Şu yastığı da arkana koyalım." dakikalardır bitmek tükenmek bilmeyen bir telaşın içindeydi. Tüm 'gerek yok, iyiyim' ithamlarıma rağmen ısrar edip beni odasına götürmüştü. Yatağa yatırmış ve kollarımın altına dahil her bir kenarıma yastıklar sıkıştırmıştı ve hala sıkıştırmaya devam ediyordu.

"Deniz, iyiyim gerek yok. Bu kadarı bile çok fazla. Hem daha yeni kurtuldum yatmaktan." dediğimde beni dinlemeyip odadan çıkmıştı. Kafamı tavana çevirip keyifsiz birkaç soluk verdim. Yine ne getirmeye gitmişti?

Dakikalar sonra odaya elinde bir tepsi ile geri döndü. Tepsinin içindeki uzun bardakta turuncu bir içecek vardı. Kafamı geri yaslayıp gülerek gözlerimi kapattım.

"Deniz, cidden mi?" bu sözlerime safça karşılık verdi.

"Sevmez misin portakal suyu?"

"Hayır, hayır ondan değil de gerek yok bu kadar şeye. Ben sadece sana bakmak istiyorum, seninle konuşmak istiyorum." cümlemin sonuna doğru yüzüm düşerken tepsiyi benim yatmakta olduğum tarafa doğru getirdi ve sehpanın üzerine koydu. Ardından hızla yanıma gelip oturdu.

İçindeki kasveti bir ayna gibi dışarıya yansıtan suratı soluklarımın içli olmasına sebep oluyordu. Yastıklarda hareket etmeye fırsat bulamazken sadece kafamı ona doğru kaldırabildim. Sanki bana bakmaya bile kıyamıyordu. Bakışları öyle titrek öyle masumdu ki, kendi bakışlarımın suçluluğundan utandım.

İçinde yaşadığı zor bir münakaşadan sonra elini saçıma götürmeye karar vermiş olmalıydı, tüm bunlar suratından okunuyordu. Kendini hazır hissettiğinde ise uzun zaman sonra ilk kez sessizliğini bozdu.

"İyi misin?"

"İyiyim..." gözlerimi sıkıca kırparak ve kafamı aşağı yukarı sallayarak verdiğim bu cevap onun içini rahatlatmak içindi. Kötü olmasam da biraz ağrım vardı.

Elini korkakça yüzümde gezdirdiğinde gözlerimi; onun kirpiklerine, göz kapaklarına ve kahverengiliklerine diktim. Yüzümde dolaşan kemikli ve sıcak elleri altında mayışıyordum. O an için en çok istediğim şey ise aklındaki düşünceleri okuyabilmekti. Tam bir şey söyleyeceğim sırada o benden önce davranarak araladı dudaklarını.

"Seninle ilgilenemedim, seni ihmal ettim. Kızdın mı bana?" gözlerimi kaçırmazken ciddi ciddi konuşmaya başladım.

"Telafi ediyorsun işte, hem ben sana kızamam ki..." ondan cevap gelmeyince hafifçe doğrulmaya çalıştım, bunun nedeni kendimi açıklamak istememdi.

MOR MENEKŞEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin