"Dağılmışlığın izlerini en derinlerinde taşıyan, dağılmaya bir o kadar alışkın, bir o kadar meyilli olan o beden hiç şüphesiz mor bir çiçeğin adına bahşedilmişti."
***
Size o zaman da söylemiştim. Mutluluğa evet denmezdi. Çünkü evet, içinde yalnızca mutluluğu barındırmazdı. Bazen kırgınlığı, yorgunluğu, küskünlüğü barındırırdı. Ama her ne olursa olsun tüm bunların üstesinden gelebilme yeteneği en içlerinde bir yerde saklı olurdu.
O gün; mutluluktan çalınmış kırgınlıkların, belki de yanlış sayılan hataların izlerini taşıyordu.
"Burada baygın bir kadın var!" donakalan boş bakışlar ve bedenler arasından sızan tek bir ses.
"Yardım edin!" ve tüm o müzikli gürültünün arasından duyulan tek imdat.
Herkes oradaki kadına döndüğünde ilk koşuşturmanın salonun en uç kısmından olduğunu fark etmiştim, bu kişi ne kadar arasam da bulamadığım Güney'di. Onu görür görmez kafamda şimşekler çakmaya başlamıştı. Baygın kadın adı altında bieleşebilecek kişilerin seçeneklerini düşünürmek pek bir şey ifade etmez hale gelmişti. Güney'in o koşuşu, yalnızca tek bir yön ifade etmeye başlamıştı.
İpek.
Sadece İpek.
Deniz ellerini belimden çekti ve ikinci koşan kişi olarak yer aldı salonda. Onun önünde lavaboların olduğu yere yığılan kalabalığı ittirerek açmaya çalışmış, yetmeyince bağırmaya başlamıştı.
"Çekilin, ben doktorum! Çekilin!" yavaş yavaş açılan kalabalığın arasından çıkan bir de hemşire vardı. Hızlıca Deniz'in yanında belirirken Güney ortalıkta görünmüyordu.
Hızlıca meraklı kalabalığı yararak endişeyle ilerledim. Lavabonun girişine geldiğimde beni korkmakta haklı çıkaracak o manzarayla karşılaşmıştım.
İpek yerde baygın yatıyordu. Başı Güney'in dizleri üzerindeyken göğsünün tam ortasına Deniz ellerini büyük bir güçle bastırmaktaydı. Şokla orada donup kaldığımda Deniz'in sözleri kulaklarımı çınlatıyordu.
"Bir, iki, üç!"
"Ambulansı arayın!" diye bağırdı Güney berbat olmuş suratıyla. Titrek elleri İpek'in baygın başını kavrıyordu. Orada bulunan bir diğer kadın, sanırsam hemşire olan, Güney'e döndü.
"Aradık, beş dakikaya burada olacak!"
"Bir, iki, üç! Hadi İpek, hadi İpek, hadi!" birkaç masajda bir eğilip kulağını İpek'in kalbine dayıyor ve nabız olup olmadığını kontrol ediyordu. Ben ise hala kapının en önünde, ne ileriye ne geriye tek bir adım atamadan bekliyordum. İki yanımda yumruk yaptığım ellerim titrerken kendi oraya mıhlanmış gibi hissediyordum. Aynı ellerim gibi bedenimi titretecek tek bir ses vardı ve o da çok uzakta değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR MENEKŞE
ChickLitDilara, yıllar önce hastane koridorunda Deren'e verdiği sözü tutmak için çabalamaktadır. Bu zorlu yolda, bir falezin kıyısında dalgalara yakalanır. Dalgaların ise onun gözlerindeki emaneti almaya ihtiyacı vardır. Anlamsız intiharlar ya da kanıtsız c...