"Önce Deniz'e, ardından yağmurlu perşembe günlerine aşık oldum."
***
*Bir ay sonra*
İpek'in günden güne iyileştiği, varlığından bir ay öncesinde haberdar olduğumuz bebeğin neredeyse ikinci ayını doldurduğu günlerdi. Soğuk kışı neredeyse atlatmış, Mart ayı güneşine kavuşmuştuk. Fakat yine de üzerimizden kabanlarımız ve kazaklarımızı çıkarmak için henüz erken gibi duruyordu.
Açelya ve Demir'in düğününün üzerinden neredeyse bir ay geçmişti. O günün acı izleri herkes tarafından silinmeye çalışılıyordu. Bunda en çok zorlananlardan biri Açelya ve Demir'di. Kendi düğün günlerinin böylesine acı bir trajediye ev sahipliği yapması onları olabildiğine üzmüştür fakat atlatmak için ihtiyaçları olan tek şey birbirleriydi. Ayrıca son günlerde her şeyin daha iyi olduğu kanaatindeydiler.
Bir gün iş çıkışı anlaştığımız üzere Deniz'in iş yerinde buluşmuştuk. Bana bir sürprizi olduğunu söylemişti ama beni sürprizden daha heyecanlandıran ve sevindiren bir şey vardı. Günlerden perşembeydi ve hava olabildiğine yağmurluydu. Size daha önce de dediğim gibi, ben yağmurlu perşembelere aşıktım. Sebepsiz yere mutlu olmamı sağlayan bu kombinasyon, Deniz'in sürprizini iki kat güzelleştiriyordu.
Arabada yol alırken Deniz'e sürprizini ne olduğunu sormak için çekiniyordum fakat en sonunda dayanamayıp sormuştum.
"Deniz, nereye gidiyoruz?" silecekleri yağmura yetişmek için biraz daha hızlandırdıktan sonra soruma soruyla karşılık verdi.
"Ayaklarında nasıl bir ayakkabı var?" garip gelen bu sorusu karşısında kaşlarımı çatmıştım.
"Topuklu botlarım var, neden sordun ki?" soruma aldırmadan yeni bir soruyu sundu bana.
"Onlarla rahat yürüyebiliyor musun?"
"Evet, gayet rahatlar da... Neden ki?"
"Bugün!" dedi bir anda yükselerek.
"Bu şehrin; meydanlarını, garını rıhtımını, sokak aralarını, Galata'sını, Kız Kulesi'ni gezeceğiz, yürüyerek." yüzünde büyük bir tebessüm oluşurken bana kaçamak bir bakış atıp tekrar yola döndü. Heyecanlanmıştım.
"Yürüyerek mi?" diye sordum ellerimi çırparak.
"Cidden seninle el ele, bir koşuşturma içerisinde olmadan bu şehirde yürüyecek miyiz?
"Aynen öyle!" dedi gülerek. Ardından gözlerini kısıp ekledi.
"Tabii sen yorulursan alternatifleri düşünürüz..."
"Hayır, hayır!" diye reddettim kesin bir şekilde.
"Araba istemiyorum."
"Araba mı? Ben seni yorulursan kucağımda taşımaktan bahsedecektim. Ben araba mıyım?" elini bağrına bastırıp ciddi d ciddi sorunca hafif bir kahkaha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR MENEKŞE
Chick-LitDilara, yıllar önce hastane koridorunda Deren'e verdiği sözü tutmak için çabalamaktadır. Bu zorlu yolda, bir falezin kıyısında dalgalara yakalanır. Dalgaların ise onun gözlerindeki emaneti almaya ihtiyacı vardır. Anlamsız intiharlar ya da kanıtsız c...