***
Koltukta uzanırken gözüm duvardaki saate ilişmişti.
14.48
Saat hala akşam sekize oldukça uzaktı ve üstüne üstlük ellerim, kollarım cam kırıklarının oluşturduğu kesiklerle doluydu. Çoğu kanamıştı ve acısını hissettirmek istiyordu. Bazıları ise her ne kadar derin olsalar da direncime karşı koyamıyorlardı. Sağ kolum Ozan'ın dizlerinin üzerindeydi. Kolumdaki yaraları temizleyip sarıyor, ilacı yaralarımın üzerine her sürdüğünde ise "acıyor mu?" diye soruyordu. Ona cevap vermiyordum, kafamı da sallamıyordum. Bir refleksim de yoktu acıya dair. Tüm bunlar onun yüzünde donuk ve buruk bir ifade oluştururken ben bu ifadeyi görmemek için çaba sarf ediyordum.
Ben yalnızlığa alışmıştım, ben insanların bana acıyan gözlerle bakmasına alışmıştım, anlaşılmamaya alışmıştım. En önemlisi de ben, acıya alışmıştım. İstemeye istemeye, sesim kesile kesile ve belki de gerçekten acı çeke çeke alıştım ben acıya.
Ben öyle acılara ev sahipliği yaptım ki, artık bu ufak sızıları misafirim olarak dahi kabul etmiyorum.
"Bu da sonuncusu, bitti." Ozan'ın soğukkanlı sesiyle birlikte derince aldığım nefesi geri vermiştim.
Narince kolumu kanepenin kenarına koyduktan sonra elini alnıma götürüp ateşim var mı diye kontrol etti. Sakince elini geri çektiğinde hala donuk olan gözleriyle beni süzdü. Gözlerim her ne kadar önümde olsa da onun bana baktığını anlayabiliyordum. Birkaç dakika süren bu donuk an, benim sessizliği bozmamla son bulmuştu. Bir anda gelen konuşma isteğim Ozan'ı şaşırtmamıştı fakat diyeceklerim için aynı şey söz konusu değildi.
"Dün gece, sokakta siyah kapüşonlulu birisini gördün mü?" diye sordum aniden. Kaşları çatıldı ve yüzü düşünceli bir hal aldı. Biraz bekledikten sonra konuşmaya hazırlandı.
"Dün gece fırtına vardı, dışarıda birinin gezmesi çok ekstrem bir durum olur. Ben kimseyi görmedim. Neden sordun ki?"
"Ben gördüm." kesin cümleler kuruyordum, sözlerimde belkilere yer yoktu.
"Nerede gördün? Sokağın neresindeydi?" Ozan bana her zaman inanırdı. Bana en çok güvenen insanlardandı. Bu yüzden hemen kafasındaki yargıyı değiştirip sormuştu.
"Bizim evin sokak kapısının önünde."
"Ne yapıyordu?"
"Hiç bir şey, bana doğru bakıyordu sadece. Pencereye, benim olduğum pencereye..."
"Saat kaç civarı?" onun sorgulayıcı bir tavır takınması bir şeylerin açığa çıkabileceğine dair ümitlenmemi sağlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR MENEKŞE
Genç Kız EdebiyatıDilara, yıllar önce hastane koridorunda Deren'e verdiği sözü tutmak için çabalamaktadır. Bu zorlu yolda, bir falezin kıyısında dalgalara yakalanır. Dalgaların ise onun gözlerindeki emaneti almaya ihtiyacı vardır. Anlamsız intiharlar ya da kanıtsız c...