Dilara, yıllar önce hastane koridorunda Deren'e verdiği sözü tutmak için çabalamaktadır. Bu zorlu yolda, bir falezin kıyısında dalgalara yakalanır. Dalgaların ise onun gözlerindeki emaneti almaya ihtiyacı vardır.
Anlamsız intiharlar ya da kanıtsız c...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Geceye değerdi yolum, karanlığa minnettardı. Denize hasret, dalgalara muhtaçtı."
***
Bazen sorguluyorum. Garip olan cidden hayat mı yoksa onu garip kılan biz miyiz? Sahi çabalarımız bu yönde mi ilerliyor bizden habersiz?
Her ne olursa olsun, benim garip olan hayatıma karşı bakış açımı değiştiremeyeceğimi anladığımda yirmi sekizimdeydim. Garip veya değil, yaşıyoruz işte. Mutlu olsak da yaşıyoruz, kahrolsak da hayattayız. En karanlık geceler de gündüzüne kavuşuyor nasılsa. En dik bayırlar da düzlüğe ulaşıyor ve en zor yaşamlar da son buluyor. O yüzden bıraktım şaşırmayı. Bu deftere ilk satırımı yazdığım vakitte olduğu gibi. Şimdi de aynı vaziyetteyim, o okula yeni gelmiş gibi ama arada aslında çok büyük bir fark var. Kimse bilmese de kurallar koydum yaşamımın merkezine. Varsa yaşayacak yıllarım, varsa karşıma gelecek anlarım hepsine razıydım. Benim kurallarım, benim yaşamım diyeli ise yaklaşık iki yıl oluyor.
Benim trenim, benim ukdelerim ve hayallerim...
Kural bir, solukların bedenini terk edene dek hayatın karşına getirdiklerini kabullenmeyi bil.
Tik, tik, tik...
Haftalar sonra ilk kez yalnızca işten dolayı yorulduğum bir günün sonunda evime gelmiştim. Turunculaşan gökyüzüne karşı gelir gelmez açtım tüm perdeleri ve ışıkları yakmaya ihtiyaç duymadan karşısına geçip oturdum. Açelya henüz gelmemişti. Kafamı yastıkla buluşturduğumda yüzümde oluşan kırışıklıkların ardından gelen büyük rahatlama hissiyle beraber derin bir soluk çekmiştim içime. Kiremit rengi ceketimin tek ilikli olan düğmesini çözdüm ve gözlerimi kapayıp biraz dinlenmek üzere koltuğa uzandım.
Haftalar önce yaşananların ardından Dianarchitect'ten hiçbir dönüt veya haber almamıştım. Eski iş yerimde, kimsenin sorgusunda maruz kalmayacağım bir biçimde yeniden işime dönmüştüm. Kimsenin hayatımdaki çalkantılı dönemlerimi soruşturmasına izin vermemeye çalışmıştım. İşim ve özel hayatım arasındaki keskin çizgiyi her zaman kırmızıyla çizmiş biri olarak gayet katıydım.
Cansu, Cemre ve Ozan, birkaç gün önce tekrar Fransa'ya dönmüştü. Onları yıpratan bir yıllık izin kullanmış olsalar da dönüşlerinin öncesindeki vedalarında hepsinin yüzünde bir zafer ifadesi ve sevgiden süregelen göz yaşları vardı. Hayatındaki kördüğüm nihayet çözülen Nergis Teyze ise her zamankinden daha rahat yastığa koyuyordu kafasını. Pişmanlıklarıyla yüzleşmesini sağlayan en büyük etken ise hem annesi hem de babası olmayı yeğlediği oğlu Ozan'dı. Ona sarıldı, onu sarmaladı. 'Anne' dedi ve tüm duvarlar yerle bir oldu. Bir özüre sığdırmaya çalışılan onca hata ve pişmanlık, bir kelimenin derinlerine gömülmüş, affolunacak bir şey muamelesine maruz bırakılmamıştı.
Tüm bunların yanında, kendinden vazgeçmiş bir şekilde her şeyi terk eden biri vardı. İpek, benimle konuştuğu kafeden çıktığıyla kalmıştı zihnimde. En son vedalaştığı kişi olmamın yanında onun hakkında hiç bir şeyin farkında olmayan kişi de bendim. Gitmekte kararlı olduğunu söylemişti bana, terk etmeye mecbur olduğunu dile getirmişti. Tutamadığım gibi o titrek elini, durduramamıştım onu bu vazgeçişten.