"Her şey birleştiğinde toprağın altına gizlenen bir mayın gibi konumlanmışlardı. Gizli, özverili ve sinsice."
***
*Yazarın anlatımından*
Korbaş'lar Amerika'ya taşına üç ay olmuştu. Türkiye' den tüm bağları kesilen Deniz Yelkenci ise Korbaş'ların acımasız planına kurban gitmiş, göz önünde tutulmak istenmişti. Yıllar önce verdiği sözün yükünü şimdi daha da sırtlamıştı Deniz. Babası bile olmayan bu adama bir söz vermenin hata olduğunu ise asla düşünmedi. Bu söz, onu yaşatmıştı. Bu söz Dilara'yı kurtarmıştı. Deniz, kendi hayalleri karşılığında Dilara'nın hayatını kurtarmıştı.Dilara'nın ameliyatından sonra on ay, gideceğini bile bile yaşamış ve bu on ayı hayatının son on ayı olarak yeğlemişti.
Amerika'ya taşındıktan üç ay sonra gereken sınavlara girmiş ve tıp fakültesine girmeye hak kazanmıştı. Sözünün ilk kısmını tutmanın üzerindeki etkisi ise sadece onun içindeki hislerdeydi. Hisleri ise yıllarca kilitli kalacak bir sandıktı, bu sandığı ondan başka kimse açamayacaktı.
Okumaya başladığı ilk iki sene başka bir hayatı yokmuş gibi çalıştı. Gece ve gündüz kavramı, uyku denen zaman kaybı silsilesinin içinde kaybolmuştu. Gözde ve Serdar'ın sözlerine, sıfatlarına maruz kalmamak adına tek yaptığı odasına kapanıp saatlerce çalışmaktı. Gerekmedikçe kimseyle konuşmuyor, üzerine gelindiğinde halkını savunmuyor, ne derlerse onu yapıyordu. Duyguları ve hislerinin yuva bellediği kalbinde bir sömürge imparatorluğu kurmalarına müsaade etmişti fakat bu imparatorluğun asla erişemeyeceği derinlerine sakladığı canını kimse bilmiyordu.
Günler, aylar birbiri ardına geçerken fakültenin üçüncü yılı gelip çatmıştı. Geçen üç yılda Deniz, kendi kendini büyütmüştü. Her gün hava kararıp zifiriye büründüğünde penceresini açıp gökyüzünü izlediği vakitler, yaşadığı zamanları anımsayıp gözyaşı döktüğü vakitlerdi. Bir hayatının olduğunu, bir zamanlar gülebildiğini hatırlıyor sessiz gözyaşları içini kemiriyordu.
9 Haziran gecesi İstanbul'u, ardında birkaç defter bırakarak terk ettiğinde vicdanının kendini her ne olursa olsun asla affetmeyeceğini biliyordu.
Arkasında bıraktığı şeylerin içinde kendi ruhu ve yarım bıraktığı hayatı da vardı. Ruhunu emanet bıraktığı kalbi kırdığının farkındaydı ve onu en çok yaralayan, kendini affedememesini sağlayan şey de buydu.
Onun akıttığı her gözyaşı için kendinden bir kez daha nefret etti. Kendinden her nefret ettiğinde acı çekmeyi öğrendi, acı çektikçe büyüdü, büyüdükçe güçleneceği ve kendi oyununu kuracağı gün en büyük motivasyonu oldu.
Güçleneceğim diye söz vermişti kendine. Serdar Korbaş'ı yenebilmenin tek yolunun güçlenmek olduğunu en iyi bilen kişiydi Deniz. Elindeki kozları güçlendikçe kullanacak ve o adamın hak ettiği şeyleri yaşamasını sağlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOR MENEKŞE
Chick-LitDilara, yıllar önce hastane koridorunda Deren'e verdiği sözü tutmak için çabalamaktadır. Bu zorlu yolda, bir falezin kıyısında dalgalara yakalanır. Dalgaların ise onun gözlerindeki emaneti almaya ihtiyacı vardır. Anlamsız intiharlar ya da kanıtsız c...