32. Bölüm

1K 214 10
                                    


Fatma kızının bu söylediklerini iyice kavramaya çalıştı. Ardından büyük bir tepki gösterdi.

"Kızım sen ne dersin! Ben sana ne demiştim. Vah vah başımıza gelenler. Oyy ben ne edem ooyoy." Fatma daha fazla uzatmadı zaten kızından ağlama sesinden başka bir şey duymuyordu. Hem küçük Emir de ablasının boynuna sarılıp habire ağlamamasını söylüyordu. Emir tıpkı ablası gibiydi, duygusaldı. O da göz yaşlarını çoktan dökmüştü. Fatma oğlunun elini tutup hastane içine giremeden önce ardında dizlerini yere kavuşturmuş olan kızına bu sözleri söyleyip girmişti.

"Yazık yazık bize çok yazık. Ama en yazık olan şey; kızımın bugün babasına vuran kişiyi sevmiyom desede seviyo olması."

Berdil, anasının gidişiyle güçlükle ayağa kalktı. Gözyaşlarını parmaklarıyla sildi ve hastane içine girdi.

Saburer konağında,
kaygılı bekleyiş sonunda doktor beyin odadan çıkmasıyla son bulmuştu. Doktorun yüzü asık değildi belliki iyi bir dikiş atabilmişti. Belliki Berken'in durumu gayet iyiydi. Doktora ilk soruyu bir adım öne atarak Birgül sordu.

"Oğlum nasıl?" Birgül'ün tasalandığı her hâlinden belliydi.

"Merak etmeyin durumu gayet iyi. Bıçak neyse ki fazla derine saplanmamış. Çok fazla kan da kaybetmedi. Şimdi sadece dinlensin. Eğer ağrı sızısı olursa ağrı kesici verin. Hepinize geçmiş olsun."

Birgül derin bir nefes alıp hemen ama hemen oğlunun odasına giriverdi. Ardından Helin, Devran ağa ve Boran ağa girdi.
Berken yatakta doğrulmuş, sırtını bazanın başlığına dayamıştı. Annesi başını öptü. Kardeşi elini tuttu. Dedesi habire "nasılsın, eyisin?" diye soruyordu. Bugün babası olamadığını öğrendiği adam Boran ağa ise koltukta oturuyordu. Berken ise kaşlarını çatmış, öfkeyle bakıyordu.

"Ne bakıyon öyle öfkeyle?" Dedi Boran ağa bu öfkeli bakışları üzerine alarak.

"Sen bugün Hasan'ı vurmasaydın biz bu hâlere düşmezdik. Ya sen niye vurdun ki ben onu konuşturacaktım. "

"Dün babaydık şimdi sen olduk haaa!" Dedi Boran ağa alıngan bir tavırla.

"Berken doğru düzgün konuş." Birgül ortalığı sakinleştirmeye çalıştı ama fayda etmeyince araya Devran ağa girdi.

"Tamam yeter bu kadar tantana. Hadi herkes kalksın torunum dinlensin. Haydee!"

Odadan hepsi çıkınca Berken yalnız kalmıştı. Zaten yatsı ezanı okunmuştu, hava kararmıştı. Saburer'ler çaydan sonra yatmışlardı. Konağın tüm ışıkları sönmüştü. Berken'in gözüne saatler geçse de uyku girmemişti. Gözüne uyku girmemesinin sebebi ne ağrıdan ne sızıdan değildi. Derdi özlemdi. Sevdiği kadını bir daha görmeme acısını yaşıyordu içinde. Şimdiden özlemişti. Ahh şimdi olsaydı yerde serili yatakta yatardı. Varlığı dahi yetiyordu. Yatmadan önce sitemini, alınganlığını, ışıl ışıl parlayan gözlerini, gülüşünü onu çok özlemişti. Yataktan kalktı ayakları uyuşmuştu. Kalkarken hızlı kalktığından yarasının olduğu bölgeyi acıtmıştı. Hafif sızlanarak pencerenin önüne gelerek pencereyi açtı. Yüzüne yüzüne çarpan rüzgarla derin bir iç çekti. Başını pencereden çıkarıp gökyüzüne baktı. Gökyüzünde sayısız yıldızlara derin derin baktı. Sonra bu sözleri mırıldadı.

"Kimbilir şimdi nerdesin, ne haldesin? Biliyom seni çok üzdüm, kırdım, inciltim. Hiç böyle olacağını bilmezdim. Seni böylesine seviceğimi bilseydim en başta çekip giderdim." Dudağını dişlerinin arasına alıp ısırdı. "Ben şimdi seni nasıl unutucam."

Arkasını döndü karısının bu konağa geldiğinden beri yattığı yatağa baktı. Dudaklarını ısırmaya devam ediyor, sanki kalbi çok ağrıyordu. Bir bıçak saplanıyordu kalbine çıkmak bilmeyen bir bıçak. Adım adım yatağa doğru ilerlerken yatağa vardığında döşeğin üzerine oturdu. Eline karısının üzerine serdiği ince yorganı aldı. Yavaş yavaş burnuna götürerek kokladı. Ardından yorgana sıkıca sarıldı. Başını yastığa koydu ve sızlana sızlana "ben seni nasıl unutucam" dedi.

BİR GÜLÜŞE BİR ÖMÜR (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin