17

7.6K 206 21
                                    


HE'S MINE ­| 17

Dilara'ya söylemek üzere dilimin ucuna gelen yığınla cümle vardı. Böyle bir şeyi yaparken bana sordun mu, neden böyle bir şeyi yaptın, aklında ne vardı?.. Ancak hiçbirini söyleme ihtiyacı hissetmedim. O an, ona kızgın da olsam yaptığı şeye karşı da çıksam tek kelime etmemiştim.

Sivri dilim, daha önce başıma binlerce şey açtığından sessiz kaldım ve sayfamı gizli profil haline getirdim. Gözlerim ekrandaki fotoğrafta gezinmeye başladı. Geçen yaz hangi kafayla çektiğimi bilmediğim bu fotoğrafı yerin altından çıkarmış arkadaşıma azmi için minnettardım. Azmini başka şeylere yönlendirse epey başarılı bir kariyeri olabilirdi sanırım.

"Silme."

Bakışlarım, işittiğim sesle yatağın öbür ucundaki sarı kafaya döndü. Parmağım, fotoğrafı sil, komutunun üzerindeyken konuştuğunda onun bir falcı olduğunu düşünmeye başlamıştım.

"Neden silmeyeyim? Amaçladığın şey olmadı işte." diye konuştum. Yenilgiyi kabul etmiştim. Bu oyunu sürdürmenin bir anlamı olmadığının henüz farkına varmıştım.

Dilara, ayaklandı ve birkaç adımda yanıma gelirken "Çünkü amaçladığım şey oldu aptal!" dedi birdenbire. Tuna Başaran'ın sayfasına girdi ve onun çevrimiçi olduğuna dair yazıyı gözümün içine soktuktan sonra kendinden emin bir şekilde bana baktı. "Sana yazıyor."

"Yok ebesinin nikahı!" diye yükseldim. Hayal gücü yüksek dostum, romantik komedi dizilerindeki falcı kadın olmaya niyetliydi anlaşılan.

"İnanmazsan gir bak." diyerek kendinden emin tavrını sürdürmeye devam ettiğinde sırf onu morartmak adına WhatsApp'a girdim ve "tuna" isminin üzerine tıkladım.

Pekâlâ.

Moraran bendim.

Tuna, yazıyor...

O an yutkunamadığımı hissettim. Kelimeler, benim en keskin kılıcımdı belki de ancak onları ilk defa hiçbir şekilde kullanamayacağımı fark etmiştim. Dilara, yüzündeki boss girl gülümsemesini takınarak "Gerisi sana kalmış." dedi ve ceketini üzerine geçirdi.

Ben ekrana bakarken Dilara kaş ve göz arasında çıkmıştı. Çıkmadan önce aralanmış dudaklarla ekrana bakan bana dönüp "Görüldünü kapat salak." demeyi de ihmal etmemişti.

Kalp atışlarım, şehrin öbür ucundan dahi duyulacak kadar yüksekti sanki. Birden ona kadar saymaya başladım ve her bir rakamda kocaman nefesler aldım. Saniyeler dakika oldu ancak ekrana hiçbir mesaj düşmedi. Bekledim. Bekledim. Bekledim.

Hiç.

Karşılaştığım şeyse koca bir hiçlik olmuştu.

Düşüncelerim kafamın içini darmadağın ederken bir kez daha Tuna Başaran'ı beklerken nefessiz kaldım. Soluklarım kesildi, onun için giden vakte zerre üzülmedim ancak her defasında bir hiçe kanan kalbimden nefret ettim.

*

@umaysayginerr: Kahvaltı terapisi 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

@umaysayginerr: Kahvaltı terapisi 

7.347 beğeni, 2438 yorum

@ahmetgurr: bi kahve?

@dilaratuzel: <3

@alarabideli: Şu kıza düşüyorum

@emrealtinok: Kabul edelim, perspektifim harika

Kabul etmek gerekirse Dilara'nın dün gece yaptıkları, kafamda yeni bir kapının anahtarını açmıştı.

"Ulaşılamayan birine ulaşmanın tek yolu ulaşılmaz olmaktır."

Arkadaşımın beyin yakan bu cümlesini birkaç dil sürçmesinin ardından kusursuz bir şekilde telaffuz edebildiğimde kendimi Batman'in karşısında kahkahalar atan Heath Ledger'dan farksız hissediyordum. Sabah uyandığımda kendime bir kahve yapmış, ardından bu fotoğrafı atmış ve Tuna Başaran'ı kafamın içinden sonsuza kadar atma kararı almıştım.

Sonsuz benim lügatimde çok da uzun bir süreci ele almadığından rahattım dostlarım.

Emre bir fotoğrafçıydı ve bu fotoğrafı yaklaşık bir sene önce bir dergi çekiminde çekmiştik. Üzerimde tenime yapışarak göğüs kafesimi gizleyen şeritler vardı. Benim açımdan hiçbir sorun olmamıştı. Emre için de önemli olan sırt detayıydı zaten. Fotoğrafın sayısız detayında defalarca kez kaybolmuştum, bunun sırası değildi. O detaylarda boğulması gereken adam Tuna Başaran'dı.

Bir yandansa, kalbimi delik deşik eden bir hisle baş etmek zorundaydım. Nisa, onun nişanlısıydı. Tuna'nın ona karşı bir şeyler hissetmediğine emindim. Bana o gece öyle bakmıştı ki... Gözlerim, onun bir bademi andıran çekik ancak içi iri gözlerinin içinde seyahate çıktığında onun başka hiçbir kadına böyle bakmayacağına inanmıştım.

O gece, Tuna Başaran'ın kalbini görmekle yetinmemiş, kalbinin içine; dört odacığın hepsine uğramıştım.  

Nisa'ya bakışları, bir sevgiliye bakmaktan ziyade bir dosta duyulan şefkate benziyordu. Onun Nisa'ya değer verdiğini biliyordum, bunu kendi gözlerimle görüyordum. Bu durumun beni yaralamadığını söyleyemezdim. Kalbim birçok kez hasar görmüştü. Yine de tüm bunlar, beni Nisa'ya düşmen yapmamıştı. Aksine, onu gördüğümde kendime kızar hale gelmiştim. 

 O gün, evden çalışmak istedim ve sabahtan akşama kadar çalıştım. İncelenmesi gereken dosyaların arasında kaybolarak saatlerimi harcadım. Galatasaray Matematik mezunuydum ama şu an ülkenin prestijli şirketlerinden birinde istatikçi olarak çalışıyordum. İşimi seviyordum, rakamların dahil olduğu her şeyi severdim. İşe öylesine yoğunlaşmıştım ki kendimi kaybettiğimi uyku göz kapaklarıma bir ağırlık gibi çöktüğünde anladım. 

Gözlerim masanın üzerindeki dijital saati buldu. 03.55. Yarın saat 9'da iş başı yapacağımı hesaba katarsak haltı yemiştim. Uykusuzluğun üzerimde iki etkisi vardı. Ya çok işime yarar performansımı yüzde yüz elli oranında arttırırdı ya da yarıya düşürürdü. Yarının hangisi olacağını görmek için hızlıca bir duş aldım. Kafamı yastığıma koyduğumda uyumamam için bir sebep yoktu. 

Telefonuma düşen mesajlar haricinde elbette. 

tuna: iyi uyu 



HE'S MINE (+18) TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin