25

6.1K 179 7
                                    

* koyduğum yerde Youtube'daki müziği açabilirsinizz :) 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

* koyduğum yerde Youtube'daki müziği açabilirsinizz :) 

HE'S MINE| 25

     Sonu mutlu biten filmleri sevmiyordum. Bitmek bilmeyen veda konuşmalarını, birkaç kelimeyle derdimi anlatabilecekken tabiri caizse lafı çevirmeyi, insanları çok konuşarak sık boğaz etmeyi ve birine hakaret etmeyi... Tüm bunlar "tasvip etmediğim davranışlar listesinde" yüksek sıralara oynuyorlardı.

Fakat ben Umay Saygıner, kendime tam da şu anda hakaret içerikli kelimeler yağdırıyordum.

Bildiğim tüm küfürleri ağız dolusu bir şekilde kendime etmek, asfaltı yarmak sonra da içine düştüğüm delikte kaybolmak istiyordum.

Ama şu an yaptığım şey, bir elimde hiç tanımadığım bir adamın bileği, diğer elimde sıkıca kavradığım buzdan bir heykelle koşmaktı.

Bacaklarımdaki her kas itinayla gerilirken etimin yandığını hissediyordum. Bu antrenmandan sonra birkaç gün adım atamayacağımı biliyordum. Yokuş aşağı koşmaya devam ederken başlarda benim önde sürdürdüğüm yarışta çoktan mağlup gelmiştim. Bu yabancı adam ile rolleri değiştirmiştik. O bileğimi kavramış, benim bedenimi adeta yerde sürüklerken dizlerimin bağının çözüldü.

Düşecekmiş gibi sendelediğimde, bileğimi kavrayan el sıkılaştı. Bu yabancı, tökezleyen bedenimi ayakta tutmayı başarıp bakışlarını yüzüme çevirdiğinde duraksadım.

Kahvenin çok açık bir tonuna sahip olan gözlerinin bebekleri, sokak lambasından düşen ışıkla küçülmüştü. Ona bu kadar yakından bakarken kaydırak gibi uca doğru kıvrılan burnu ya da pembe dolgun dudakları değildi ilgimi çeken. Güzel gözlerini çevreleyen gür kirpikleri de sayılmazdı.

"İyi misin?"

Beyaz teni... diye fısıldayan Umay Saygıner'i üç hayırla uğurladım ve kıstığı gözleriyle beni inceleyen adamın sorusuna cevap vermek için dudaklarımı araladım. Ancak ne olduğunu anlayamadan bir kez daha sürüklemece oyununa dahil oldum.

Sesim, sokağı inletecek kadar yüksek çıkarken kaşlarım çatıktı. "Koşacak gücüm kalmadı!"

"Koş, geliyorlar."

Sözleri üzerine arkama bakmak gafletine düştüm. Peşimizden koşturan üç izbandut hızla üzerimize gelirken bacaklarımın yanmasını bir kenara bırakarak adımlarımı hızlandırmaya çalıştım.

"Abi bıraksanıza bizi ya!" diye bağırırken sesim çatlamıştı ve yanımdaki yabancıdan yükselen gülüşü göz ardı etmiştim. Şu an canım, rezil olmamdan daha önemliydi.

"Bu böyle olmayacak." Adının Tuna olduğunu hatırladığım yabancı, oyunun kurallarından ya haberdar değildi ya da henüz aklına gelmemişti. Massachusetts sokaklarında deli danalar gibi koşturmamız, peşimizdeki adamların sihirli bir değnekle kaybolmasını falan sağlamıyordu.

HE'S MINE (+18) TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin