35

4.1K 167 5
                                    



Merhaba, üç gündür arka arkaya bölümler atıyorum bebekler. Bölüm okumaları iki yüz küsür ama oy 13... Beni üzüyorsunuz :(  

HE'S MINE| 35

          Sevgilisinin dudaklarındaki zehri tadıp hayatına son veren Juliet'in hikâyesi, beni hep derinden etkilemişti. Lisedeyken edebiyatçımızın Juliet'in, Romeo'yu hiç tanımadığına dair söylediği şeyi anımsıyordum. İşler sarpa sarıncaya dek sevgilisinin yanında kalmış kızıl saçlı o güzel kadın, sevgilisinin canına kıyacağını nasıl olurdu da önceden bilemezdi?

O gün, öğretmenimin söylediği şeye bir parça hak verir gibi olsam da gece olup gün karardığında sözleri kafamın içinde dönüp durmuştu. Nihayetinde şu karara varmıştım: Juliet, Romeo'nun intihar edeceğini biliyordu.

O halde neden sevgilisinin ölümüne göz yummuştu? Çünkü dünya, ikisinin yaşamak istemeyeceği kadar kötü bir yerdi. Ya neden o zehri önce içen Juliet değildi de Romeo'dyu?

Çünkü Romeo, sevgilisinin ölüm haberini kaldıramayacak kadar kırılgan bir adamdı. Juliet, Romeo'nun bu hissi hiç yaşamamasını istemişti. O, sevdiği adamın gözleri önünde ölümüne tanıklık edecek kadar güçlü, sevgilisinin zehirli öpücüğüyle canına kıyacak kadar tereddütsüz bir kadındı.

Benim cephemde işler biraz farklıydı. Ne Tuna Başaran benim aşkımdan ölecek bir adamdı ne de ben onun dudaklarındaki zehirle intihar edecek kadındım. Ben, Tuna Başaran'ın dudaklarındaki zehri içmeye hazırlanmışken hayat ölümümü ertelemişti.

"Dün akşam neden kimseye bir şey söylemeden gittin?" diye soran Kaya Gürdal'a çevirdim bakışlarımı. Elimdeki muhasebe dosyalarını masasına koyduğum sırada kendime düşünmek için kısa süreli bir vakit yaratmıştım.

Zihnimin bir bölümünü işgal eden o akşama ait görüntüler, birer birer önüme döküldü. Kapıyı açan kişi ne Kaya'ydı ne Nisa. Dün akşam hiç tanımadığım, yalnızca lavaboyu kullanacak bir kadın; içeriye girip bize nerede ve hangi koşullarda olduğumuzu hatırlatmıştı. Gerçeğe geri dönmemiz, aramıza yıkılmayacak beton duvarlar örmüştü. Tuna Başaran, beni orada öylece bırakmış ve nişanlısının yanına dönmüştü.

"Acil bir işim çıktı." dedim bir cevap bekleyen yeni patronuma.

Kahvesinden bir yudum aldıktan sonra imalı bir gülüşün eşliğinde konuştu. "Senin hemen arkandan Tuna'nın da acil bir telefon görüşmesi yapması gerekmişti."

Tek kaşımı kaldırarak gözlerimi üzerine diktim. "Bir şey mi ima ediyorsun?"

"Ben ima etmem Umay. Dün akşam Tuna ile konuştuğunuzu biliyorum."

Güldüm. Başımı iki yana sallarken buram buram trajedi kokan bir sesle cevap verdim. "Birileriyle konuşacağım zaman sana hesap vermem gerektiğini unutmuşum patron. Üzgünüm."

"Bana hesap vermen gerektiğini söylemiyorum. Sadece planın dışına çıkıyorsun."

Yüzündeki ciddilik kanımı dondurmuştu. Bu adamın laftan anlamadığını resmen öğrensem de bir kez daha sabırla tekrarladım. "Kaya farkında mısın sana yardım edeceğimi falan söylemedim. Tuna ile arandaki problem de umurumda değil. Ben sadece birkaç gün bu kafeste çalışıp arkadaşımın üzülmemesini sağlayacağım."

Karşımdaki adamın açık mavi gözlerinden kurnaz bir ifade geçti. "O zaman sana Tuna'nın dün Nisa'yla senin ayrılmanın hemen ardından kavga ettiğini söylememeliyim." Söylememesi gereken bir şeyi konuşan küçük bir çocuk gibi dudaklarını büktü. Nisa ve Tuna kavga mı etmişti? Kaşlarım çatılırken onun bu durumdan fazlasıyla tatminkâr olması içime şüphe tohumları ekmişti.

HE'S MINE (+18) TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin