42

2.2K 150 81
                                    


Ben geldiiiim. Üç gündür sürekli bölüm atıyorum bilmem farkında mısınız : )))) Sizden istediğim bana bolca yorum bırakmanız ve oy vermeyi unutmamanız. Geçtiğimiz bölümü 170 kişi okumuş ama oy veren sayısı sadece 36... Genel resimse daha kötü .d 140 bin okuyucusu olan kitabımın oy sayısı 4 bin... 

Her neyse, ben hatırlatmamı yaptım, emeğimin karşılığını istememi umarım kötü karşılamıyorsunuzdur  : ) 

İyi okumalar bebeklerim. 

Redd, Aşk Virüs
The White Buffalo, Oh Darlin What Have I Done

HE'S MINE | 42

Onu ilk gördüğümde hayatına dair her şeyi geride bırakmış genç bir kız çocuğundan fazlası değildim. Hayata dair belli başlı korkularım vardı. Mesela daha önce hiç o kadar yalnız kalmamıştım. Hem maddi hem manevi açıdan bir başımaydım ve saatler sonra gözlerimi hiç bilmediğim topraklarda açacaktım. O gece, o otel odasında uyuyamamış, cebimde kalan son paralarla ucuz bir bira içmek için kimselerin uğramadığı barlardan birine gitmiştim.

Oradaydı. Kalabalık arkadaş grubuyla eğleniyordu. Hayatına dair hiçbir tasası yok gibiydi. Sanki gerçek mutluluk orada olmaktı ve bu genç adam mutlu olmanın yolunu bulmuştu.

Sonra bana baktı. Hiç tanımadığı bir yabancıyla göz göze geldi. Bakışları üzerimde gezindi ve kalp atışlarımı hızlandıran bir şey yaptı.

Bana gülümsedi.

Yüzünü bir daha hiç unutmadım.

O gece için Tuna, adını bile bilmediğim bir yabancıdan fazlası değildi. Bense onun için öylesine biriydim, geldim geçtim.

Onu sonraki görüşüm, Fransa sokaklarında nezih bir sergi gecesinde yaşandı. Onunla göz göze geldim. Birbirimizi tanımamıştık. Onun o yabancı adam olduğunu ancak yıldızların sihirli değnekleri, bizi hiç ummadığımız bir konuma getirdiğinde anlamıştım. O eski apartmanın soğuk taşına sırtımı yasladığımda genç adamın bedeni üzerime örtünmüştü ve bizi kovalayan adamlardan saklanmaya çalışıyorduk.

Gözlerime baktı. Ela gözlerinde kahve hareler vardı; zamanı durdurmuşlardı.

Bana adını söylemeyecek misin, diye sormuştu ben taksiye binerken. Biliyordum, onu bir daha asla görmeyecektim. O gece için adımın hiçbir anlamı yoktu. Buzdan heykel avuçlarımdayken gülümsemiştim. Fransa'nın sokaklarında, sarı bir taksinin içinde ondan uzaklaşırken Tuna... diye düşünmüştüm. Demek adı Tuna'ydı.

Peki nasıl olmuştu da işler bu raddeye gelmişti. Daha doğrusu... Tüm cesaretimi toplayıp ona yazmama sebep olan şey neydi?

Onu bir kez daha gördüğümde Fransa'daydım. Mezun olduğum üniversiteye gönderdiğim çalışma isteği mektubuma dönüt gelmişti. Akademiye kabul edilmiştim. Üniversitenin okutman kadrosunda ben de yer alabilecektim. Başarımı kutlamak için Sergio'yla bir gece kulübüne gitmiş, deli gibi içmiş ve eğlenmiştik. Bu, bizim bir geleneğimizdi. Sarhoş oluncaya kadar içer, gece sonlanınca ayılmak için oturduğumuz yerdeki Türk lokantasına gider bir çorba içerdik.

Lokantanın işletmecisi Ahmet abi dumanı tüten mercimek çorbalarımızı servis ederken hemen arkamdaki televizyonda haberler veriliyordu. Spikerin "Genç yaşına rağmen sayısız başarıya imza atan genç adam..." diyerek başladığı cümle Ahmet amcanın "Heyt be, ne efeler var vatanımızda!" nidalarıyla bölündüğünde kaşlarım çatılmıştı. Arkamı dönüp bu denli övülen genç adamın kim olduğuna bakmak istemiştim.

HE'S MINE (+18) TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin