HE'S MINE| 31Gün, bazı kadınlar için hiç doğmazdı. Gece, varlığını hissettirmekte tereddüt etmeden karla karışık yağmur damlalarını kadının üzerine yığardı.
Ben o kadınlardan biriydim.
Şüphesiz, ilk darbeyi ailemden almıştım. Düştüğümde ağlamamak için diz kapaklarıma üfleyen ailem, onların keskin sınırlarının dışına çıktığım ilk anda bana çelme takanlar olmuştu. Onlara en çok ihtiyaç duyduğum anlarda yanımda olmamaları, beni büyütmüştü. Aldığım her yarayı yalnız başıma sarmam gerektiği gerçeğiyle ilk kez onların yokluğunda tanışmıştım.
İkinci darbeyi hayatımdaki adamdan almıştım. Kerem, lisenin son zamanlarında hayatıma giren, o herkesin hayran olduğu popüler çocuklardandı. Ona aşık değildim -o yaşlarımda aşkın ne olduğunu bilediğimi bile sanmıyordum- ancak ona değer vermediğimi söyleyemezdim. Parti gecesi, bir yanlış anlaşılmaya kurban gitmiş ilişkimizi toparlamak değildi amacım. Yalnızca kendimi anlatabilmekti ama o, beni dinlemek bir yana dursun; tıpkı bir bez parçasıymışım gibi ailemin yanına sürüklemiş her şeyi mahvetmişti.
Peki ya üçüncü darbe... Üçüncü darbeyi kuşkusuz bir şekilde kalbimden almıştım. Karşımdaki kadına baktım. O, hayatı boyunca sarıp sarmalanmış bir oyuncak bebekken tek bir gecede değişmiş; kendi ayakları üzerinde duran o güçlü kadın olmuştu. Şimdi, önünde duracak her engeli elinin tersiyle itebilecek o kadın neden darmadağındı?
Aynada kendimle yüz yüzeydim. Kahverengi saçlarım omuzlarımdan aşağıya dökülüyordu. Açık kahve gözlerimi sarmalayan kirpiklerim bir ok gibi kalkmış, saçlarımın birkaç ton açığındaki kaşlarıma dokunuyordu.
Aynadaki aksime bakıyorken lavabonun siyah kapısının aralandı. Kulak tırmalayan bir gıcırtı sesi, lavabonun fayanslarına çarpıp içeriye yayıldığında hareket etmeden aynaya bakmaya devam ettim. Hafifçe eğilmiş, el ayalarımı lavabonun mermerine yaslamıştım.
"Tebrikler, iyi oynadın."
İşittiğim ses, Tuna Başaran'a aitti ancak sesi öylesine güçlü ve ifadesiz yükseliyordu ki yutkunmadan edemedim.
Gözlerimi aynaya, onun aksine dikmişken boğulduğumu hissediyordum. Sanki görünmez eller kalbimi parmakları arasına saplamış ve sıkıyordu. Nefes almakta güçlük çekiyordum.
Ortada bir oyun döndüğü kesindi. Ancak bu iki adamın hayatına balıklama atlamış bir kadın olarak meselenin ne olduğunu bilmiyor, dolayısıyla tek kelime edemiyordum. İkisi de beni ilk gördüğünde birbirlerine karşı kullanacakları bir piyon olduğumu düşünmüşlerdi. Kaya'nın gözünde ben Tuna'nın piyonuydum. Şimdi, Başaran'ın iyi oynadığımı söylemesi, aynı durumun onun için de geçerli olduğunu söylüyordu.
Ancak kafamı karıştıran bir detay daha vardı. Kaya Gürdal neden onunla bir alakam olmadığı halde Tuna'yı gördüğünde beni iş arkadaşı olarak tanıştırmıştı?
Sessizliğim, ardımdaki adamın dudaklarına alaycı bir gülümseme yerleşmesine sebep olmuştu. Uzunca bir süredir göz göze gelmediğim genç adam bana doğru adımlar atmaya başladığında kalp atışlarımda bariz bir ritimsizlik boy göstermişti.
Tuna Başaran, nefesini verdiğinde havada asılı kalan buğuyu hissedebileceğim kadar yakınımdaydı. Bense ellerim lavabonun mermerine yaslı öylece duruyordum.
"Söylesene Umay," diye konuştuğunda bir fısıltıyı aratmayacak derecede kısık olan sesi, zihnimin içinde yayıldı. "Eğlendin mi?"
Tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Daha önce, belki de her şeyden çok arzuladığım adamın sınırlarına bu kadar dahil olmamıştım. Sözleri kafamdaki karışıklığı perçinlerken onunla böylesi bir karşılaşma yaşayacağımı hiç tahmin etmediğim gerçeğiyle yüzleştim. Onunla ilk buluşmamızda neler yapardım bilmiyordum ama bana böyle nefret dolu bakmasını istemeyeceğimin farkındaydım.
İfadesiz yüzüne rağmen nefret kokan bakışları, vücudumu hapis altına almışken nihayet dudaklarımı araladım. "Ortada bir oyun yok."
Gülümsedi. Etli dudakları iki yana kıvrıldığında yüzünde tehlikeli bir ifade vardı. Bana inanmıyormuş gibi bakıyordu. Bana inanmadığını bana göstermek zorundaymış gibi bakıyordu.
Kimdim ben? O cesur mesajları yazan kadın mı, yoksa geçmişte sürekli rastladığı adama takıntılı masum bir aşık mı?
Hızla avuç içlerimi yasladığım mermerden kaldırıp arkamı döndüğümde aramızdaki yakınlığın etkisiyle ona sürtündüm. Siyah tişörtünden hissedebildiğim vücut sıcaklığı beni ürpertirken bakışlarımı yüzüne diktim. Topuklularım sayesinde başımı kaldırdığımda yüzlerimizin arasındaki mesafe kısalmıştı.
Şimdi parmak uçlarımda biraz yükselsem dudaklarımızı birleştirebilirdim. Ama yapmadım, ona böylesine yakınken tek yaptığım şey sessiz, varlığı ile yokluğu bir nefesler alıp vermekti.
Dudaklarımı araladığımda "Anlatmama izin ver, Tuna." diye konuştum. İçimde hâlâ onun burada olduğunu kabullenmeyen bir kadın vardı. Kanımdaki alkolü de hesaba kattığımda ayakta durmakta zorlanırken dahi böylesine dik durduğum için kendini tebrik ediyordum.
Genç adam, ben onun baş döndürücü kokusunu solurken yavaşça konuştu. "Beni şimdi başka bir yalana mı inandıracaksın Umay Saygıner?"
"Sana yalan falan söylemedim. Kaya Bey'in-" Dudaklarımı birbirine bastıran, üzerlerine baskı yalan bir ten olmuştu. Tuna'nın baş parmağı dudaklarımın üzerine kapanıp konuşmama engel oldu. Başını iki yana salladı. Gözlerinde rastladığım belirsizlik, yutkunmama sebep oldu. Öylece birbirimize bakarken saniyeler geçti. Sessizlik aramıza etten örülmüş bir duvar gibiydi. Aşıp geçmek imkansızdı.
Dudaklarıma bakarken dünyanın en önemli işini yapıyormuş gibi odaklanmıştı. Hafiften çatılmış kaşları ve çekik ancak gözbebeği iri bakışları dudaklarımdaydı.
"Ne demiştin?" diye konuştuğunda sesi, sessizliği yarıp geçti. "Yanlış insan, doğru zaman."
Geriye doğru bir adım attığında aramızda belirgin bir mesafe oluşmuştu. Benden uzaklaştığında kendimi şehrin en yüksek binasından yere çakılmış gibi hissetmiştim. Bana öyle baktı ki, gözlerinde aynı anda birkaç duyguya rastladım: nefret, öfke, acıma, merak...
"Bir daha sakın karşıma çıkma."
Bunlar, beni ardında bırakmadan önce söylediği son sözlerdi. Yere çökmemek için ellerimi yasladığım mermerden destek alırken derin bir nefes verdim. Gözlerimin dolduğunu, gözlerim dolup taşana kadar anlamamıştım. Yanağıma süzülen bir gözyaşı dudaklarımı ıslattı.
Başkası için yanan ay ışığına tutulmuştum. Sonumuzu bile bile onu sevmekte bir an olsun tereddüt etmiştim. Şimdiyse, tereddütlerimin içinde kaybolmuştum.
BÖLÜM SONU
Bu bölümü birazcık kısa yazmış olabilirim, tek bir sahneyi işlemek istedim. Uzatmak için başka detaylara ayrıntı vermeden yalnızca Tuna ve Umay arasında kötü karşılaşmayı ve bu durumun ikisindeki etkilerini yazdım. Peki bu sahne size ne düşündürdü? Haklı olan taraf kim? Kaya Gürdal neden böyle bir çıkış yaptı?
Düşüncelerinizi benimle paylaşmayı ve yıldızımıza tıklamayı unutmayın. Sizi seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HE'S MINE (+18) TEXTING
Novela JuvenilUyarı: Bu hikâye yetişkin içeriklidir. +90535*******: Merhaba ben Umay, yanlış kişi doğru zaman. Geçmişten gelen gizemli bir kadın... Geçmişi ardında bırakmaya niyetli güçlü bir adam... İkisini birleştiren tek gece...