19

7.4K 247 35
                                        


19. Bölüme geldik. Bu 19, benim bu sene tanışacak olduğum yaşım, üniversitenin ikinci yılı ve kendi başıma bir şeylerin üstünden gelmenin zorluğuyla karşılaştığım ilk günlerden biri... Benim için özel yani. Sizin için de özel hissettirmesini istedim. :) 

Yıldızımıza tıklamayı ve varlığınızı belirtmeyi lütfen unutmayın. Buna her şeyden çok ihtiyacım olabilir şu sıralar. 

HE'S MINE | 19

       Belirsizlikleri sevmezdi. Yirmi yedi koca senenin ona öğrettiği tek şey, belirsizliklerle arasının iyi olmadığıydı. Gözleri ekrandaki mesajın üzerinde defalarca kez turladı. Kalbi, hissettiği zihin yoğunluğunun ağına düştü. Genç adam kafasını boşaltma ihtiyacıyla dolup taştı.

Belirsizlikleri sevmemesinin aksine yeniliklerden ve onu heyecanlandıran şeylerden fazlasıyla hoşlanırdı.

Umay, onu fazlasıyla heyecanlandırıyordu.

Hayatının orta yerine damdan düşer gibi iniş yapmış bu kadının zihnini bu denli meşgul etmesinden hoşnut olduğu söylenemezdi. Yine de kendine itiraf etmekte zorlansa da onu tanımak istiyordu. Kim olduğunu bilmek, ekranın ardındaki o açık sözlü, cesur ve çekici kadını görmek istiyordu.

Parmakları Umay ismine tıkladığında telefonun açılmayacağından emin bir şekilde bekledi. Kalbini zehirli bir sarmaşık misali saran bu duygunun adına heyecan denildiğini biliyordu ancak kabul etmek istemiyordu.

O an hiç beklemediği bir şey oldu. Telefonun ardından gelen bir ses tonu, Tuna Başaran'ın kaşlarını çatmasına ve ardından ekrana bakıp işittiği sesin kendi hayal ürünü olup olmadığını kontrol etmesine sebep oldu.

"Evet?"

O an kendini, kendisinden birkaç yaş büyük öğretmenine aşık olan bir ergen gibi hissetti. İşittiği ses, boğazından başlayan bir sızıyı önce kalbine dağıtıyor, ardından kasıklarına yayıyordu.

"Pekâlâ, bunu beklemiyordum." diye konuştu saniyeler sonra. Sesi, gecenin orta yerine indirilen keskin bir bıçak darbesi kadar sertti, yine de dudaklarında bariz bir gülümseme vardı.

"Neyi?" İşittiği sorgu dolu sesten şiirler dinlemenin nasıl olacağını düşündü bir anlığına. Hayatındakiler, onun güzel sesini duyabildiği için oldukça şanslılardı.

Sırtını oturduğu koltuğa yasladığında dudaklarını araladı. "Telefonu açmanı."

Kısa süreli bir sessizlik yaşandı. Tuna, telefonun ardındaki kadını kırmış olabileceğinden endişelenirken buldu kendini. Çok değil, birkaç dakika önce ona kısa cevaplar verdiği detayını hatırladığında derin bir nefes verdi. Onun nasıl hissettiğini şimdi anlayabiliyordu.

"Umay," dedi düşünceli bir sesle. Bakışları şehrin en yüksek binasından dışarı çevrilmişti. Buradan bakıldığında karanlık geceyi aydınlatan sayısız evin birindeydi konuştuğu kadın. Ancak hangisinde olduğu büyük bir muammaydı. "Baştan tanışalım mı?"

"Hakkımda neyi bilmek istiyorsun?" diye sordu genç kadın.

Tuna Başaran'ın bariton sesi, öylesine netti ki Umay Saygıner'in dudakları birkaç saniyeliğine aralanmıştı. Sesi, ürkütücü bir keskinliği barındırıyordu. "Her şeyi."

"Hımm," Bir kediyi anımsatan mırıldanış karşısında genç adamın dudaklarına silik bir gülümseme oturmuştu. "Adım Umay, yirmi dört yaşındayım ve bir istatikçiyim."

Genç adamın kaşları işittiği detayla birlikte hafifçe çatıldı. "İstatikçi misin?"

"Aslına bakarsan matematik mezunuyum ama şu an bir holdingde istatikçi olarak çalışıyorum."

Aldığı cevap karşısında şaşkınlığını saklayamadı. "Hangi şirket olduğunu sorsam, söyler misin?" derken bir cevap alamayacağına kendisini hazırlamıştı ancak genç kadın onu şaşırtarak küçük bir kahkaha attı. "Seninki değil, merak etme."

Tuna Başaran derin bir nefes verdi. Kendi çalışanı ile arasında Umay'la olduğu tarzda bir diyaloğun geçmesi iş ahlâkına tersti; bundan memnun olmazdı. Bir bakımaysa ona daha erken ulaşabilirdi. Yine de genç kadın, onun holdinginde çalışmadığını doğrulamıştı. Bu konu üzerine daha fazla düşünmesine gerek yoktu.

Yüzündeki tebessümün eşliğinde "Rahatladım," diye konuştu genç adam.

Verda alayla konuştu. "Senin yerinde olsam üzülürdüm." Aldığı muzur cevap karşısında merakla sordu. "Neden?"

"İstatikçiniz Kerem tam bir vasıfsız da ondan."

Kerem Güner, Tuna'ya kalırsa gayet de başarılı bir çalışandı. Disiplinli ve sistematik bir adam olmasının yanı sıra Tuna'nın liseden arkadaşıydı. "ODTÜ'lü Kerem'den bahsediyorsun değil mi?" diye sordu.

"Ta kendisinden bahsediyorum."

"Sizin vasfınız nereden ekselansları?" Tuna'nın sesi alaycı olsa da içinde bariz bir merak barındırıyordu. Aldığı cevap karşısında etkilenmediğini söylemek imkân dahilinde değildi. "Massachusetts'den."

Tuna, geçtiğimiz birkaç dakikadır gülümsüyor olduğu gerçeğini henüz fark ederken o ciddi ifadesine tekrar büründü ve bariton bir tonda konuştu. "Yine de Kerem'i böylesine eziklemeden hoşlanmadım. Kendisi eski bir arkadaşım."

"Onu eziklemiyorum," dedi genç kadın. "Sadece bazı aptal alışkanlıklara sahip."

Tuna, Umay'ın onu nasıl bu kadar iyi tanıyabileceğini düşünse de soru sormamayı seçti. Küçük bir sessizlik, bir telefon görüşmesinin içine sıkıştığı sözü alan Umay olmuştu. "Yarın erken uyanmam lazım." Sesi bir mırıltıdan farksızdı; uykulu yükseliyordu. Tuna hafifçe gülümserken "Bu durumdan rahatsız gibisin." diye konuştu.

Umay Saygıner gülümsedi. "Öyleyim ama bir yandan değilim de. Karmaşık biraz."

"İyi uykular Umay."

Kendi ismini bu adamın sesinden duymayı senelerce hayal etmişti. Bunun nasıl bir his olduğuna dair sayısız hayalinden biri, hiç ummadığı bir anda ve gecede gerçekleşmişti. Bir anlığına duraksadı. "İyi uykular," Gittiçe silikleşen bir tonda ekledi. "Tuna."

Telefonlar kapandı. Dakikalar ve hatta saatler geçti ancak iki beden de gözlerini kırpmadı. 

HE'S MINE (+18) TEXTINGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin