Uyarı: Bu hikâye yetişkin içeriklidir.
+90535*******: Merhaba ben Umay, yanlış kişi doğru zaman.
Geçmişten gelen gizemli bir kadın...
Geçmişi ardında bırakmaya niyetli güçlü bir adam... İkisini birleştiren tek gece...
Merhaba, nasılsınız? Umarım iyisinizdir, ben üzgünüm çünkü telefonum merdivenlerden düşmesi sonucu sizlere ömür :[× Bölümleri bilgisayardan yazmaya devam edeceğim, merak. etmeyin.
Oy vermeyi ve yorum yapmayı lütfen unutmayın, sevgiler...
HE'S MINE | 14
Genç adamın kafası bir süredir telefonuna düşen mesajlarla meşguldü. Tamay... Olmayacak yerlerde aklına düşen bir isimden, kusursuz bir bedenden fazlası olmayan bir kadını bu kadar düşünmesinin normal olmadığının farkındaydı.
Yine de fazlası olmalıydı.
Bilinçaltı insan zihnindeki aktif ya da pasif düşüncenin ulaştığı o gizemli, kırmızı kapıydı. Sınırları, sınırsızlığının keskin çizgilerinden ibaretti. Tuna Başaran zihnini yokladı, bulunduğu otel odasının eşsiz manzarası eşliğinde o ismi defalarca kez düşündü. Ancak karşılaştığı şey koca bir hiçlikti.
Hiçliklerle hiçbir zaman dost olmamıştı.
Kadehinden büyükçe bir yudum alarak ağzını ıslattı ve odanın köşesindeki kahverengi deri koltuğa oturdu. Eş zamanlı olarak telefonu bir mesaj sesiyle cebindeki varlığını belli etti. Dudakları hafifçe gerilirken gelen mesajın tahmin ettiği isimden değil Nisa'dandı.
Telefonu açtı ancak hiçbir şey söylemedi. Nisa'nın o her zaman enerjik ve güleç olan sesini duydu. "Bebeğim n'aber?"
Genç kadının dışarıda olduğunu anlaması zor olmamıştı. Bakışları bileğindeki saate düştü. Paris'te henüz gün batmamış olmalıydı, Nisa alışveriş yapmayı severdi. "İyidir." dedi uzatma gereği duymadan.
"Sesin bir tuhaf geliyor, hasta mısın?" Kızın sesine yayılan endişe kendini gösterirken bir an bile duraksamadan reddetti genç adam. Nisa her şeyden önce merhametli bir kızdı ve onun hasta olduğunu duyarsa kilometreler aşıp buraya, ona bakmaya gelirdi.
"Yaa, ben de meşgul değilsen görüntülü konuşalım diyecektim ama sen uyu, dinlen sevgilim." Nisa aynı zamanla anlayışlı biriydi. İki senenin onun anlayışlı olması ve çoğu şeyi alttan almasıyla geçtiğini anımsayan genç adam, başını iki yana sallayarak "Yarın sabah konuşalım olur mu?" diye sordu. Sesi umursamaz yükseliyor olsa da Tuna, Nisa'yı umursuyordu. O her şeyden önce onun arkadaşıydı. Genç kızın kalbini kırmazdı, bu genç Başaran için bir seçenek bile değildi.
"Olur, öptüm."
Hiçbir şey söylemedi. Belki içinden gelmedi belki de o an fırsat bulamadan telefon kapandı, buna bile verecek net bir cevabı yoktu. Cam sehpanın üzerine bıraktığı telefonu bir kez daha bildirim sesi yaydığında gelen bildirimin, Umay'ın hesabından olduğunu fark etti.
@umaysayginer bir post paylaştı
Onun kim olduğunu bulmuştu, en azından isim ve profil bakımından. Bunlar, kafasının içinde dönüp duran o kadını tam anlamıyla tanıması için elbette yetersizdi ancak Tuna'ya onun nasıl bir kadın olduğuna dair küçük nüanslar verebiliyordu.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
@umaysayginer: Şiire, aşka ve ölüme inanıyorum.
643 beğeni, 138 yorum
@ahmetgurr: bense senin hala nasıl gerçek olabildiğini sorguluyorum
@dilaratuzel: ISIRICAM SENİ
@emrealtinok: Kalbim diyorum, kalmadı
@melissaalayby: Hanımefendi bir parça verir misiniz?
@alpaslankpln: Artık sırt dekoltesi fetişim var kızlar haberiniz olsun
*
Zarif.
Onu tek kelimeyle anlatacak olsa harflerin oluşturacağı şey bu olurdu. Zarifti. Alıntıladığı Yannis Ritsos'dan bir dizeydi. Zevkli kadındı, güzeldi, asildi ve her şeyden önce ne istediğini bilen biriydi. Hiç tanımadan onun hakkında belirli kalıplar oluşmuştu zihninde ve o kalıpların hepsi Tuna'yı, Umay'a hayran bırakacak kadar güçlüydü.