Son Feci Bisiklet, Elektrot
HE'S MINE | 47
3 ay sonra...
Bazı hisler vardır. Bu hisler güneşli bir günde kapınızı çalar ve içinizdeki bütün iyiliği kemirir. Bu günlerde uçsuz bucaksız gökyüzünüzün karardığını görür ancak elinizden hiçbir şey gelmediğinden öylece beklersiniz. Tek yapmanız gereken sessizce güneşin yeniden doğacağı anı beklemektir.
Güneş benim için yeniden doğduğunda kalbim bir uçurumun kıyısında öylece bekliyordu. Kalbim, eteklerini savuran rüzgara karşı güçlü durmaya çalışan bir kadındı sanki. Rüzgar estikçe kalbim bir ileri bir geri sallanıyor ama kıyıya var gücüyle tutunuyordu.
Sonra o geldi.
Bana gökyüzündeki bulutları anımsatan beyaz ellerini uzattı ve beni kendine çekti.
Sonra hiç gitmedi.
13 saat süren mesaimin ardından eve geldiğimde bugün onunla hiç konuşamadığım için içim içimi yiyordu. Arayıp sesini duymak bir yana öylesine yoğundum ki ona mesaj dahi atamamıştım. Telefonumun ekranından saate bakış attığımda onu aramak ya da görmek için pek de uygun bir zaman olmadığını düşündüm. Saat 01.23'tü.
Üzgün bir suratla içeri girdiğimde Dante'nin uyuyor olduğunu düşündüğümden ilk işim kapının eşiğinde topuklularımı çıkarmak oldu. Dante televizyon izlemeyi sevdiğinden televizyonu açık bırakırdım. İçeriden yükselen sesi işitebiliyordum. Parmak uçlarımda adımlar atarak sessizce salona ilerledim.
Bakışlarım bir anlığına yemek masasına kaydığında duraksadım. Masada biri boş, diğeri kullanılmış iki şarap kadehi, Tuna Başaran'ın son zamanlarda yapmaktan zevk aldığı lazanya, yeşillik dolu bir salata ve birkaç atıştırmalık vardı. Giderken bu masayı böyle bırakmadığımdan emindim. Hafifçe yutkunurken kafamdaki ihtimalin gerçek olmasını öylesine çok diledim ki salona adımlar atarken kalbim kulaklarımda çarpıyordu.
Ve onu gördüm.
Sevgilim, kucağındaki miskin kedim Dante ile koltuğumda sızmıştı. Star Wars izlemek için güzel bir ikiliydi. İkisi de uyumalarına rağmen bana dünyanın en güzel manzarasını sunuyorlardı. Dudaklarım iki yana kıvrılırken içeriden bir battaniye aldım ve onu rahatsız etmemeye özen göstererek üzerini örttüm. Açlıktan bayılmak üzereydim ve onunla yemek yemek istiyordum ancak onun uykusunu bölmeye kıyamıyordum da.
Derin bir nefes aldım, böylesine sevmek mümkün olmamalıydı. Hala ilk günkü heyecanı yaşamak, onu gördüğüm her anda hızlanan kalp atışlarımı kontrol etmeye çalışmak ve günden güne daha çok sevmek...
Kendimi yatağa attığımda bedenimin yorgunluğu kalbimdeki heyecan alt etmişti. Onu düşünürek kapadığım gözlerimi onu düşünerek açtığım herhangi bir sabahtan birine uyandım. Tuna'yı uyandırmadan üstün bir çaba sarf ederek idare eder bir kahvaltı masası hazırladım. Yeni gelin sunumları yapmamak için kendimi zor tutuyordum. Aklıma gelen hınzır bir fikirle bir servis tabağına kalp şeklinde dizdiğim misket peynirlere bakarken gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Artan peynir topunu ağzıma atıp tabağı masaya götürmek üzere arkamı döndüğümde duraksadım.
Tuna Başaran, omzunu mutfak kapısının kirişine yaslamış beni izliyordu. Yeni uyandığını haykıran uyku mahmuru gözleriyle beni incelerken dudaklarında geniş bir tebessüm vardı. Yüzünü yeni yıkamış olmalıydı, tişörtünün yakasını ıslatan birkaç damla koyu renkteydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HE'S MINE (+18) TEXTING
Teen FictionUyarı: Bu hikâye yetişkin içeriklidir. +90535*******: Merhaba ben Umay, yanlış kişi doğru zaman. Geçmişten gelen gizemli bir kadın... Geçmişi ardında bırakmaya niyetli güçlü bir adam... İkisini birleştiren tek gece...