Bölüm 42

208 8 0
                                    

Bir insana aşık olmak insanı güçsüz yapardı. Ben hayatım boyunca buna inanmıştım ve öyle yetiştirilmiştim. Benim hayatım 16 yaşında doktorluğu kazanacağım 20 yaşında doktor olacağım türden tasarlanmıştı. 20 yaşından sonra profesör olarak bir üniversiteye bağlı kalmam isteniyordu. Ben böyle tasarlanmıştım. Bir robot gibi. Ve benim tasarımımda aşık olmaya dair hiçbir cihaz yoktu.

Huzur herkes için farklı tanımlanabilirdi. Benim için huzur deniz kenarında olmaktan ibaretti. Gökyüzü ve denizin birleşiminde olmak. Ama şu an kollarında olduğum çocuk hayatıma girdiğinden beri devrelerimi yakmıştı. Değişiyordum bunun farkındaydım.  Değişimden korkuyordum. Karşımdaki bilim insanı içimi açmış ve tüm cihazlarımı değiştiriyordu. Alışık olduğum hayat tamamen yok oluyordu. Ağlamayı kesmek için dans ediyordum, düşünmeyi kesmek için içki içiyordum. Bir şekilde göz yaşlarının silik izleri ve düşüncelerin kalıcı yerleri orada kalıyordu.

Aşık olmaktan korkuyordum. Evet bunu inkar etmeyecektim. Ben aslında güçsüz olmaktan korkuyordum. Güçsüz olursan tüm o dayaklara direnemezsin, güçsüz olursan o cehennemden çıkamazsın ve dahası... Ben böyle yetiştim. Ben güçsüz olamazdım. Ben güçlü bir kızdım ve eğer Chris beni güçsüz yapacaksa onu kolaylıkla hayatımdan çıkarırdım. Ben bir direnme hikayesiydim, ben güçtüm, ben yaşama tutunmaya çalışan bir kızdım ve özgürlüklerime karışan bir kişiyi hayatımda istemiyordum.

Chris kollarını benim etrafıma sarmıştı. Bu sayede kokusunu rahatça alabiliyordum. Aslında onun bana yaptğı şey en doğal uyuşturucu en doğal içki çeşidiydi.

"Aklıma bir fikir geldi!" dedi ve yataktan zıplayarak kalktı. Elimden tuttu ve benide kaldırdı. Kafasından bir tişört geçirdikten sonra kendi şortlarından birini bana verdi. Dizimin altında biten şortu ve kalçalarımın altına gelen tişörtü ile rapçilere benzemiştim.

"Birde şapka verde tam rapçi havasına bürüneyim." dedim alayla. Gülmekle yetindi. Kapının önündeki korumaya bir şey dedikten sonra elimden tutup beni çekiştirmeye başladı.

"Nereye gidiyoruz ya?" dedim. O beni çekmese olduğum yerde kalacaktım.

"Süpriz diye bir şey bilmez misin sen?" dedi ve asansörü çağırdı. Asansörle aşağı ineceğimizi düşünürken o '28.' kata bastı.

"Yükseklik korkum var bilmelisin." dedim kaşlarımı kaldırarak. 5. kattan sonra aşağı bakmamayı tercih ediyordum.

Geldiğimiz yer boş bir oda gibiydi. Asansörün karşısındaki duvar boydan boya camla kaplıydı. Chris camlardan birini açtı ve 28. kattaki balkon misali basketbol sahası meydana çıktı.

"Sen ciddi misin? 28. katta! Saçmalama!" dedim. Bu basketbol sahasının tek manzarası gökdelenlerdi. Karşısında, sağında, solunda her yerinde gökdelenler vardı. Eğer cesaret edip de aşağı bakarsanız karınca misali arabaları ve insanlarıda görebilirdiniz. Ayrıca topun kaçmaması için buradaki teller normalden fazla uzun yapılmıştı. Evet 28. kattaki basketbol sahasını teller koruyordu.

"Tanrım! Hepimiz ölüceğiz!" diye bir çığlık attım ve gözümü aşağıdan almaya çalıştım. Başım dönmeye başlamıştı.

"Sakin olur musun? İkimizede bir şey olmayacak. Sadece keyfini çıkarmaya çalış. Aşağı bakma." dedi ve beni olduğum yerden sahanın ortasına getirdi.

"Şimdi, basketbol oynamayı biliyorsun diye umuyorum." dedi. Ama ben ona odaklanmaktan çok içimden saymaya ve aşağısının tamamen boş olduğunu unutmaya çalışıyordum.

"Sayılır..." dedim.

"Aşağı düşünme artık!" diye bağırdı.

"Peki." dedim sessizce. Aslında korkularımı sıralamak gerekirse; birincisi karanlık ikincisi Chris'in bağırması olurdu. Bir insan kızınca nasıl olurda sesini bu kadar yüksek desibellere çıkartabilirdi?

Yıldızların DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin