Gözyaşlarıma engel olamazken cd'yi bir kutuya koydum ve kutuyu da stüdyodaki kilitli bir çekmeceye koydum. Zamanı gelince bu anahtarı Matt'e verecektim.
Kapının tıklanmasıyla kendime geldim.
"Blue orada mısın?" bu Chris'in sesiydi buraya gelmiş olmalıydı. Kapının kilidini açtım ve Chris'in içeri girmesini sağladım. Kollarımı direk boynuna doladım ve kokusunu içime çektim.
"Oo, birileri beni özlemiş." dedi Chris alayla. Güldüm ve ondan ayrıldım. Kaşlarını çatarak bana baktı. Ağladığımı anlamış olabilme olasılığı ile yerlere bakmaya başladım. Ama çenemden tutup ona bakmamı sağladı.
"Sen ağladın mı?" Dudaklarımı büzdüm ve işi kıvırmaya çalıştım.
"Ne alaka ya? Uykusuzum ya ondandır, uykusuz olduğumda gözlerim kızarıyor çünkü." dedim. Kafasını iki yana salladı.
"Uykusuzken saçların dağınık oluyor ve gözlerinin altında bir çizgi beliriyor şimdi uykusuz olduğun doğru ama ağlamışsın da. Ayrıca ağladığında gözlerinle burnunda kızarıyor, tıpkı şimdi ki gibi. Yeni uyandığında dudakların şişmiş oluyor ve benim seni deli gibi öpmek istediğim saatler onlar oluyor. Şaşırdığında ya da utandığında gözlerini büyütüyor ve yüzüme bakmamaya çalışıyorsun..." O an aslında kendimi hiç tanımadığımı fark etmiştim. Üstelik Chris nasıl olurdu da beni bu kadar iyi tanırdı?
"Tamam yeter." dedim ve elimi havaya kaldırdım. Buna karşılık gururlu bir şekilde güldü.
"Ee anlat bakalım neler oldu dün? O aptal artık hayatımızda yok değil mi?" dedi. Harry'e aptal demesi beni sinirlendirmişti.
"Ona öyle hitap etme. Ayrıldık işte ayrıca çok uykum var benim uyumak istiyorum."
"Ortada olmayan bir ilişki için ayrıldık kelimesini kullanamazsın." Aslında haklıydı ama işte içimde beni suçlayan taraf en azından suçumu hafifletmek için bu sözü kullanmamı öneriyordu.
"Tamam Chris gerçekten çok yorgunum eve gidip uyumak istiyorum."
"Peki hadi gidelim." dedi. Sorarcasına ona baktım.
"Uykusuzluk alkol kullanmaya eş değer sana bu halde araba kullandıramam." dedi ve bende ona cevap olarak gözlerimi devirdim. Onu takip ederek arabaya ulaştık. Bu sefer BMW ile gelmişti. Siyah jeepe kendimi attım ve yola bakarken bilincimi kaybettiğimin farkındaydım.
*
Uyandığımda saat bire geliyordu. Kendi yatağımda uyandım. Elini belime atmış uyuyan Chris Jones uyurken masum olduğu kadar hiçbir zaman masum değildi. Yanağına masum bir öpücük bıraktıktan sonra bizim geç kalkmamız uğruna evimde ilk kahvaltımı hazırladım.
Birkaç bardak ve tabak dışında hasarsız bir şekilde bahçeye kahvaltıyı kurmuştum. Chris'i uyandırmak için yanına gittim. Yastığıma sarılmış uyuyordu. Biraz terlemiş olmalıydı ki alnında ter damlaları yer alıyordu.
"Hadi ama Prenses Fiona'nın, Shrek'i uyandırdığı nerede görülmüş?" dedim ve yanağını öptüm. Biraz kıpırdandı. Yüzüne doğru eğildim.
"Hadi ama uykucu gece çalışan sen misin ben miyim?" dedim. Gözlerini braz kırptı sonra ani bir hareketle beni yatağa çekip altına aldı. Bu beklemediğim harekete karşılık çığlık attım.
"Altımda bu denli çığlık attığınızı duymak ne hoş Prenses Fiona." dedi, gözlerim büyümüştü.
"Pis sapık! Zaten seni uyandıranda sana kahvaltı hazırlayanda suç."
"Bir öpücük verirsen belki kalkmana izin veririm." dedi kaşlarını kaldırıp muzipçe gülümseyerek.
"Hiç şansın yok." dedim ve altında kıpırdanıp çıkmaya çalıştım.
"Senin de hiç şansın yok güzelim." dedi ve dudaklarımızı birleştirdi. Başta inat edip ona karşılık vermiyorken daha sonra bende ona uyum sağladım.
"İşte bir güne güzel başlamanın anahtarı Blue Robyn." dedi ve üstümden kalktı.
"Hadi hadi krepler soğuyacak." dedim gülümseyerek.
"Oo birde krep ha söyle bana Blue'yu yedin mi güzel melek öyle ise iyi yapmışsın çok dır dır ediyordu." dedi ve kahkaha attı. Omzuna vurdum ve aşağı inmeye başladım. Arkamdan bağırdığını duydum.
"Acıdı ama öpseydin geçerdi."
Cebimde titreyen telefonumu elime aldım, doktor arıyordu.
"Efendim doktor" dedim sesimi alçaltarak.
"Bayan Robyn ilaçların işe yarayıp yaramadığını görmek için buraya gelip kan tahlili vermeniz gerekiyor." dedi Mark.
"Ama daha geçen vermiştim yine mi?"
"Ona göre tedavi seçmemiz gerektiğini biliyorsunuz Bayan Robyn."
"Bugün olmaz hatta bu hafta hiç vaktim yok. Belki bir ara vakit bulur ve gelirim."
"Bakın sağlık geciktirilecek bir şey değil lütfen bunu ciddiye alın." Kapıda beliren Chris gerilmemi sağlamıştı.
"Teşekkür ederim en kısa zamanda geleceğim." dedim. Chris'in şüphelendiği her hücresinden belliydi.
"Kim?" dedi Chris hemen.
"Şey ya, işte reklam şirketi imza mı ne gerekiyormuş ondan aramışlar." dedim ve bu yalanım için kendimi tebrik ettim. Elimle sandalyeyi işaret ettim ve kafa sallayarak oraya oturdu.
"Birlikte olduğumuzu ne zaman söyleyeceğiz?" dedi Chris.
"Yani daha Harry ile ayrıldığımı bile hiç kimse bilmiyor Chris fazla acele etme olur mu?"
"Deliriyorum ama sana en başından beri sahip olan benim o piç iki haftada hemen atladı."
"Tamam sakin ol." dedim ve masanın üstünden elini tuttum.
"Sen benimsin Blue, bunu herkes bilmeli." dedi. Gülümseyerek kafamı salladım ve sandalyesinin arkasına geçtim ve omzuna masaj yapmaya başladım. Bir süre sonra elimi tuttu ve beni yanına çekip kucağına oturttu. Gözümün önüne gelen saçı geriye attı ve yüzümü elleri arasına aldı.
"Her şey çok güzel olacak sana söz veriyorum." dedi. Ama ben söz veremiyorum ki.
*
"Diyorum ki yeni şarkında şu kareografiyi kullanalım." dedi Frank tablette gösterdiği dans videosunu gözüme sokarak.
"Sevdim dansçılar sende. Bu arada geçen söylediğim dansı ne yaptınız?" dedim.
"Hallettik sen merak etme." dedi.
"Harika, sen seviyorum Frank." dedim ve koşarak aşağı indim. Orkestra büyük salonda toplanmış prova yapıyorlardı.
"Nasıl gidiyor?" dedim gitarda bulunan Bebe'ye
"Şimdilik her şey yolunda bir problem yok." dedi. Vokalistlere döndüm onlarda kafalarını sallayarak yanıt verdiler.
"Güzel siz çalışmaya devam edin ben geliyorum." dedim ve kayıt stüdyosuna koşturdum hemen.
"Andy, her şey yolunda mı tüm şarkılar hazır değil mi?" dedim.
"Albüm şarkıları hazır Fransız fotoğrafçıda hazırlandı yarın kapak çekimleri olacak ondan sonra istediğin zaman piyasaya sürebiliriz." dedi. Gülümseyerek ona karşılık verdim ve koşarak tekrar büyük salona girdim. Mikrofonun karşısına geçtim ve tek elimi belime koydum.
"O zaman şov başlasın!" Dediğim an tüm orkestra şarkıya girdi ve MSG öncesi son provamız başlamış oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Dansı
Teen Fiction"Adın ne?" diye sordu kadın sert bir sesle. Kız bir süre düşündü hangi adını söylemeliydi. Gerçek adını mı? Yoksa okulda ona zorla koydurdukları o ad mı? Kız ismini unutmuş olamaz ya diye düşündü kadın. Acaba beni duymadı mı diye düşündü. Aslında İn...