Yaptığımız ve söylediğimiz her şeyden sorumluyduk. Düşünmeden yaptığımız her hareketten sorumluyduk. Hayat bize bu tehlikeyi göze almamız gerektiğini her fırsatta hatırlatıyordu. Ama ben hiçbirinden ders çıkarmamakla beraber herkesin kalbini kırmakta bir numaraydım.
Chris'den nefret etmiyordum. Aslında onu sevdiğimden de emin değildim. Bu hisettiğim kolay kolay hissedilecek bir şey gibi de durmuyordu. Onu gördüğümde, onunla konuşurken, adı geçtiğinde sanki tüm sinir organlarım tarafından uyarılıyordum. Ayak baş parmağımdan saç uçlarıma kadar. Yaptığı her hareketten attığı her adımdan söylediği her sözden haberdar olmak bunları yaparken yanında olmak istiyordum. Her şeyi onunla yapmak hayatı onunla tanımak istiyordum. Bu kadar kısa sürede hayatıma girren ve hayatımın merkezi olan adamdan bu şeyleri istemem bence gayet doğaldı.
Kaç saat olmuştu burada oturup yatak örtüsünü inceleyeli? Kaç saat olmuştu Chris gelmeyeli, bu daha doğru olurdu. Onu kırmıştım, herkese yaptığım gibi ve o da gitmişti herkesin yaptığı gibi. Biz herkes gibi değildik oysa ki. İkimizde çocukluğunu yaşayamamış, çocukluğunu birbirinde bulmaya çalışan kişilerdik. Büyüyünce insanlar duygularını kaybederlermiş. Önce mutluluk terk edermiş bedeni sonra heyecan ve en son hüzün kalırmış. İşte biz yetmiş yılda gerçekleşen bu olayı doğduğumuz ilk anda yaşamıştık. Şimdi duygularımızı birbirimizde bulacaktık, yeniden.
Neden gelmiyordu? Oysa ki geleceğini bilsem onu sonsuza kadar beklemeye hazırdım. Beklemek ne kadar basit kalıyor artık. Yanımdayken bile aramıza okyanuslar girdiğini hissetmek bu nasıl anlatılırdı ki başka birine.
Ruhlarımız ne kadar özgürdü oysaki. Hayalleri asıl ruhlar yaşardı. Sen o an kendini orada zannederdin ama ruhun çoktan hayal dünyasına ulaşmış olurdu. Şu an ruhum onun yanındaydı. Bunu iliklerime kadar hissediyordum.
Gelmeyeceğine karar verdiğimde saat gece 3'e geliyordu. 3 şanslı rakamımdı şimdi benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu yanında 'Şubat' ibaresi olmayınca. Otobüsün her yerini gezmiştim ama Chris yoktu. Otelde kalmayacağına emindim. Nereye gitmiş olabilirdi ve ben kime sorabilirdim. Otobüsün dışına çıktım ve gece ayazının vucüdümu esip geçmesine izin verdim. Bir süre otobüslerin olduğu meydanda turladım ama Chris'e dair tek bir şey bulamamıştım. Meydandan çıkıp sokağa doğru yürümeye başladım. Korkuyordum, geceyi aydınlatmaya çalışan sokak lambalarına güvenmiyordum. Onların cılız sarı ışıklarına güvenmiyordum.
Karşımdan bir karaltı bana doğru gelmeye başladı. Doğruyu söylemek gerekirse kokuyordum. Meydana doğru koşturacekken ayaklarım beni karartıya götürüyorlardı. Bir süre sonra bu karaltı bir silüte, bu silüet de Chris'e dönüştü. Yarım ağız gülerek geliyordu ve dengede durumadığı belliydi. Üzerindeki siyah deri ceket onu ele veriyordu.
"Lanet olsun!" dedim ve kolunun altına girdim. Sigara ile karışmış alkol kokusu onun kokusunu gizlemişti. Bu hoşuma gitmemişti. Onun kokusu her zaman tercih sıramın başındaydı. Onu otobüse getirene kadar canım çıkmıştı. Çok ağırdı ve tüm yükünü bana vermişti ayrıca etrafını saran ağır alkol kokusu midemi bulandırmaya yetmişti. Gelirken sürekli bir şeyler mırıldanmıştı ama ben onu otobüse götürmeye odaklandığım için söylediklerine dikkat etmemiştim.
Onu yatağa attım ve hemen karşısında dikildim. Kaşlarımı kaldırmış kollarımı göğsünde bağlamış bir anne edasıyla ondan açıklama bekliyordum. Bana açıklama yapmak zorunda değildi bunu en çok ben biliyordum ama haddim olmayan şeyler konusunda bir numara olduğumu da biliyordum. Kendini direk geriye atmış ve uyku pozisyonu almıştı.
"Hey! Senden bir açıklama bekliyorum." dedim kafamı ona uzatarak. Tek kaşıyla beraber kafasını kaldırarak bana baktı. Sonra kafasını tekrar yastığa koyup "Çok başım ağrıyor." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Dansı
Dla nastolatków"Adın ne?" diye sordu kadın sert bir sesle. Kız bir süre düşündü hangi adını söylemeliydi. Gerçek adını mı? Yoksa okulda ona zorla koydurdukları o ad mı? Kız ismini unutmuş olamaz ya diye düşündü kadın. Acaba beni duymadı mı diye düşündü. Aslında İn...