Bölüm 46

150 8 0
                                    

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, sinyal sesinden sonra mesajınızı bırakabilirsiniz..."

Lanet kadın, lanet ses, ve lanet hayat. Neredeyse bir gün olmuştu ve ben uyuyordum. Ondan sadece Scott'ın anlattığı kadar bilgi alabilmiştim. Ona güvenebilir miyim bilmiyordum. Sadece güvenmek istiyordum.

Bir gün 24 saat, 1440 dakika, 86400 saniye ve ondan haber alamadığım paha biçilemez zaman dilimi. Aldığım uyku hapları, dışarıdan gelen çığlık sesleri hepsi birbirine girmişti. Sanki aylarca uyumuş ve hiçbir şeyden haberim yok gibi hissediyordum. Hatta bunu kontrol dahi etmiştim sadece bir gün uyumuştum. Telefondan gelen bip sesinden sonra bir süre ne diyeceğimi bilememiştim. Birkaç saniye sonra kelimeleri toparlamış ve ağzımı açmıştım.

"Chris, iyi misin? Senin için endişeleniyorum." dedim ve gözyaşlarım kendi yolunu buldu. "Lütfen beni ara. Senden başka kimsem yok ki benim. Sende gidersen, ben kimsesiz kalırım. Lütfen Chris en azından iyi olduğun hakkında haber ver, lütfen, lütfen, lütfen..." ve tekrar bip sesi. Doğrulduğum yatakta tekrar kafamı koydum. Sessizce ağlamaya başladım. Kimse duymasın diye. Kapıda korumalar vardı biliyordum. Ağlamamı duyduğum anda içeri gireceklerdi, Demi'ye Lily'e haber vereceklerdi. Ama ben onları istemiyordum ki. Benim tek istediğim Chris'di ve o da yanımda değildi.

Ben sessizce ağladıkça boğazımda biriken yumru büyümüştü. Nefes almam zorlaşıyormuş gibi hissediyordum. Belkide en iyisi buydu. Yatakta ağlarken ölmek. Zaten birkaç ay önce bu hayali kuruyordum. Komik, insanın hayatı, hayalleri her şeyi bir anda değişip bir anda elinden alınabiliyordu.

Derken kapının arkasından sesler gelmeye başladı.

"Onun için endişeleniyorum saatlerdir uyuyor." dedi tanıdık ses.

"Bende neredeyse bir gün oldu." dedi ikinci bir ses.

"Onu uyandırsak iyi olur." dedi tekrar o seslerden biri ben onlar gelmeden koşarak banyoya gittim. Zaten ben banyoya gittikten hemen sonra kapının açılma sesi geldi.

"Blue?" bu Nora'nın sesiydi.

"Buradayım, geliyorum." dedim sesimi düz tutmaya çalışarak. Soğuk suyu açtım ve sıcak bedenimi kendine getirmesini bekledim. Soğuk duş almak hiç huyum değildi ama şimdi beni kendime getirmeliydi. Ayrıca son zamanlarda hiç huyum olmayan binlerce şey yapmıştım ve bu onların yanında hiçbir şey kalıyordu. Yüzümün kızarıklığının geçtiğinden emin olduktan sonra banyodan çıktım. Nora, Sam ve Lily gelmişti.

"Oo kimleri görüyorum." dedim yalan bir gülümseme ile. Sam gelip boynuma sarıldı, sonra Nora geldi.

"Aa ama bende kıskanıyorum." dedi Lily ve o da grup kucaklaşmamıza katıldı. Ben buraya ait değildim. Onlarla beraber olan kişi güçsüz Blue'ydu. Ben güçlüydüm artık. Ben onlara ait değildim. Onlarla olan kişi Deniz'di asıl kişiliğim. Benim için Deniz ölmeliydi. Yoksa bu hayattan başka çıkış bulamazdım. Deniz, güçsüz, korkak ve yalnızdı. Blue, her şeye sahipti, güçlüydü ve herkes ona hayrandı.

Onların arasından ayrılıp kıyafetlerimi alarak banyoya girdim. Üstümü giyindikten sonra telefonumu elime aldım ama ne bir mesaj ne de bir arama gelmişti. Hiçbiri yoktu. Hayal kırıklığı ile kızların yanına gittim.

"Matt ile konuştun mu? Yoksa sana mükemmel projesinden bahsetmedi mi?" dedi Nora. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Hadi çağır onu buraya beraber konuşalım" dedi Sam. Kafamı salladım ve Matt'e mesaj attım. Yaklaşık yarım saat sonra Matt buraya geldi.

"Senin şu muhteşem fikrinden bahsediyorduk da Matthew" dedim.

"Ha, o fikir. Tamam ama önce bir soluklanayım. Seninle sadece bir poz çekmişler ve kızlar bana hayran olmuş inanabiliyor musun? Kız arkadaş potansiyeline sahip tam 50 kişi dışarıda bu İNANILMAZ!" diye çığlık attı Matt.

Yıldızların DansıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin