"H-hangi fotoğraflar" dedi. Sesi tirekti ve gözü seğiriyordu.
"Neyse kıskanç değilsen görmende de problem olmaz." dedim. Görmesinden deli gibi korkuyor ama bundan da geri çekilmiyordum. Aslında pes etmek istemiyordum.
"Hangi fotoğraflar lan!" dedi sesi fazlasıyla yüksek çıkmıştı. Kim pes edeceğimi söylemişti.
"Scott ile son çekimler internetten görebilirsin." dedim omuz silkerek. Yanındaki tableti aldı. Bir kaç tuşa bastı ve çene kaslarının gerilmesinden fotoğrafları açtığını anladım. Ağzıma kan tadı gelinceye kadar dudağımı ısırdığımın farkında değildim.
Bir şeyler fısıldıyordu ama ne dediğini anlamıyordum. Gözü seğiriyordu ve sargılı olmayan elini sıkıyordu. Öyle ki elindeki tüm eklem yerleri beyazlamıştı.
"1-0" dedim ve sesli bir kahkaha attım.
"Kızım, ben hiçbir zaman mağlup olmam sana kaç kızı nasıl becerdiğimi anlatabilirim bu beni otomatikman 30 puan atlatır." dedi ve göz kırptı.
"Piçin tekisin" dedim. Öyleydi, sözümün arkasındaydım. Bir piç gibi davranıyordu.
"Öyle mi? Şu pozlardan sonra sana ne demeli." dedi.
"Bunu benim için aynaya yumruk atan biri mi söylüyor." dedim ve ayağa fırladım.
"Sinirlendiğinde böyle davranmandan nefret ediyorum, ne halin varsa gör!" dedim ve bana yetişmemesi için koşarak kapıya gittim. Bu hallerine alışmıştım ama artık kaldıramıyordum. Ben artık başarısız olmak, küçümsenmek ya da dışlanmak istemiyordum. Ben artık güçlü rolü oynamak istiyordum. Şoföre bensiz gitmesini söylemiş ve yürümek istediğimi belirtmiştim. Arkamda korumlar eşliği ile beni göndereceğini biliyordum ama yalnız olduğuma kendimi inandırmak istemiştim bir an.
Chris'in evi deniz kenarındaydı. Aslında Chris'in babasının eviydi ama adam eve sadece ihtiyacı olunca uğruyor diğer zamanlar şirkette ayırdığı özel odasında uyuyor, duş alıyor ve işlerini hallediyordu. Bunu bana Chris söylemişti ve babasının ne kadar sevecen(!) ve ailesine bağlı(!) olduğunu da belirtmişti. O zamanlar abarttığını düşünsem de şimdi ne kadar haklı olduğunun farkına varmıştım.
Bana dediği şeyler için ona kızmıyordum. Ona kızamazdım. O sevgisiz büyümüş bir çocuktu benim gibi biz sevgiyi birbirimizden öğrenecektik. Düşe kalka, deneme yanılma yöntemi ile. Buna hemen alışmasını beklemiyordum ki buna ben bile alışamamıştım. Birbirimizi kırıyor ve yeniden onarıyorduk. Bu ne kadar doğruydu bilmiyordum ama dediğim gibi deneme-yanılma yöntemi.
Deniz yaza yakışır şekilde durgundu. Bir çarşaf gibi sahili kaplıyor bir ileri bir geri gidiyordu. Ayakkabılarımı bir kenara attım ve pantolonumun paçalarını kıvırdım. Ayaklarım denize gelecek şekilde oturdum ve ellerimi bacaklarımın altında birleştirdim.
Los Angeles'da sadece Hollywood kısmını sevmiştim sanırım. Bana çok büyüleyici gelmişti. Zengin insanların yaşadığı zengin bir şehirdi, her beş dakika da bir herhangi bir sokakta herhangi bir ünlü ile karşılaşabilirdiniz. Oysa ki Londra her zaman kapalı havası ile benim için huzurun sembolüydü. İnsanlar genelde kapalı havalarda içeride oturup psikolojilerinin bozulduğunu söylese de ben kapalı havaları severdim.
Burada denize giren birkaç çocuktan başka kimse yoktu. Birde onları izleyen ben. Çocuklar arkadaşları ile oynarken ben yalnız bir şekilde oturuyordum. Her zaman farklı bir çocuktum. Her zaman olgun ve yalnızdım. Çok başarılı olduğumu ve herkesin beni örnek gösterdiğini bu yüzden arkadaşlarımın benden nefret ettiğini biliyordum. Bazen başıma her şeyin başarımdan dolayı geldiğini düşünüyor ve keşke başarılı olmasaydım diyorum. Keşke üstün zeka kavramı olmasaydı ve ben ailesinin yanında büyüyen ve yalnız olmayan o çocuklar gibi olsam.
"Seni burada bulacağımdan adım gibi emindim." dedi Chris ve o da yanıma oturdu.
"Şu her canın sıkıldığında denize kaçma olayı ne?" diye devam etti. Beş dakika önce gerçekleşen konuşmadan uzaklaşmak istediği belli oluyordu.
"Chris, bana bir şeyler anlat. Ne bileyim masal anlat mesela."
"Ben masal bilmem." dedi ama bunu söylerken şüpheciydi.
"O zaman benim için uydur." dedim. Uzaklara daldı, gözlerini kıstı ve derin bir nefes aldı.
"Bir zamanlar bir kaleye hapsolmuş güzel bir prenses varmış. Kahverengi saçlı.."
"Siyah!" diyerek düzelttim onu bu benim hikayemdi. Güldü.
"Siyah saçlı, deniz gözlü bir prenses. Bu prenses o kadar güçlüymüş ki herhangi bir prense ihtiyaç duymadan kaleden kaçmış. Ama bir gün o yakışıklı prens ile karşılaşmış. Süper yakışıklı, cesur, kaslı, seksi, zeki, cömert..."
"Yeterli!" dedim gözlerimi devirerek.
"Yani dünyanın en muhteşem erkeği, tüm iyi özellikler onda toplanmış. Herkes bu prense aşıkmış ama prens yaralıymış, karanlıkmış kimsenin bilmediği kötü özellikleri varmış. Prens, prensesi gördüğünde onu ilk anda hissetmiş. Bulunduğu ortamda hayatını değiştirecek bir kız olduğunu anlamış ama onunla tanışmanın bir yolu olmalıymış. Prens ne yapmış dersin? Çok klasik bir yol, çarpışma her zaman işe yarar. Prens, prensese çarpmış. Prenses bunun bilerek olduğunu anlamamış, biraz saf mıymış ne?"
"Doğru düzgün anlat!"
"Prenses, prense çok kızmış ama prens istediğini almış sonunda tanışmışlar. Prens, prenses kötü yönlerini öğrenmesin diye elinden geleni yapmış. Ama ne yazık ki başarılı olamamış."
"Peki hikayenin sonunda ne olmuş?"
Chris, derin derin düşündü. Tam ağzını açmıştı ki patlayan flaşlar sözünü kesti.
"Blue ve Chris sevgili misiniz?"
"Burada ne işiniz var?"
"Ne kadarlık bir ilişki acaba?"
"Chris eline ne oldu?"
Ayakkabılarımı aldım ve hızla oradan uzaklaşmaya çalıştım ama patlayan flaşlar buna hiç yardımcı olmuyordu.
"Arkadaşlar hayır arkadaş olduğumuzu söylemiştim, lütfen yolu açar mısınız?" dedim sesim gereğinden fazla çıkmıştı. Yine de paparazziler peşimizi bırakmamakta ve daha fazlasını almakta kararlıydı.
Kötü olan yanı ise nereye gideceğimi bilmiyordum. Korumalar burada olmalıydı ama nerede bilmiyordum. Sahil kenarına geldim ve bana doğru koşturan özel korumam Paul'un yanına gittim.
"Gidelim buradan lütfen." dedim ve hızla arabaya binip oradan uzaklaştık. Belki de bu hikayenin sonunu asla öğrenemeyecektim. Hayal kırıklığı ile stüdyoya döndüm. Üstümde iki gündür giydiğim ve artık berbat halde olan kıyafetler ve düşünceli bir kafa ile birlikte.
![](https://img.wattpad.com/cover/27748670-288-k694141.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Dansı
Jugendliteratur"Adın ne?" diye sordu kadın sert bir sesle. Kız bir süre düşündü hangi adını söylemeliydi. Gerçek adını mı? Yoksa okulda ona zorla koydurdukları o ad mı? Kız ismini unutmuş olamaz ya diye düşündü kadın. Acaba beni duymadı mı diye düşündü. Aslında İn...