Multimedia'da Matt var :*
Çok yakınlaşmıştı.Burunlarımız birbirine değiyor, nefeslerimiz karışıyordu.Daha önce yaşamadığım ve yaşayamayacağım bir şey gibiydi.Sanki biraz cennet gibiydi. Ama o yasak meyveydi. Dudaklarımız buluştuğunda acemiyce ona eşlik ettim. Adem ve Havva yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulmuşlardı. Ben cennete hiç sahip olmamıştım peki neyi kaybetmekten korkuyordum. Bana milyonlarca saat gibi gelen bir süreden sonra ayrılmıştık. Alnını alnıma yaslamış gözlerimin içine bakıyordu. O bir yabancıydı, ona nasıl güveniyordum. Burnumun ucunu öptü. Yavaşça kıkırdadım. O gülümsemekle yetindi. Sonra hiçbir şey söylemeden gitti. Tek kelime etmemişti. Hayatımda ki herkes gibi gitmişti.
Annem beni okula götürdüğü ilk gün onu bir daha göremeyecekmişim gibi sımsıkı sarılmıştım.O bana gelip beni alacağını söylemişti. Ama gelmemişti. Belki de gelmişti ama izin vermemişlerdi bizi görmesine. O da çaresiz gitmişti. Bana tek kelime etmemişti. Aynı şeyler oluyordu. Bu sanki bir döngü gibiydi.
Yavaşça yere çöktüm. Bir yabancının arkasından neden ağlıyordum? Bana çok şey hatırlattığı için mi?İlk öpücüğümü çaldığı için mi?Oysa ki ne çok hayal etmiştim bu anı karşımda Harry varken.
Daha sonra toparlanmak için lavaboya gittim. Aynada kendime baktım. Gözlerim kızarmıştı. Dudaklarım şişmişti, burnum kızarmıştı. Mahvoluşumu izliyordum. Bunu çoğu kez görmüştüm. 10 yaşımda müdür beni dövdüğünde 12 yaşımda rezil olduktan sonra ve bu kadar da değildi hepsi. Matt'in adımı seslenişini duydum.Hemen yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım.
"Geliyorum Matt." dedim. Sesimin titrememesi için özel çaba sarf ederek. Kendime geldiğime emin olduktan sonra Matt'in yanına gittim.
"Noldu iyi misin sen gelmeyince çok merak ettim." dedi Matt taramalı tüfek misali.
"İyiyim merak etme." dedim
"Emin misin? Sen ağladın mı?" dedi ah neden fark etmek zorundasın ki!
"Hayır nerden çıkardın." dedim.
"Ben anlarım bebeğim hadi noldu anlat abine" dedi
"Bir şey olmadı hem provalar bittiyse gidelim hadi" dedim. Bir an duraksadı sonra omuz silkti ve beraber sahneye doğru yürüdük. Sahnede çok fazla kişi kalamıştı.Yine de sonuna kadar beklemek zorunda olduğumu biliyordum.
"Sıkıldıysan gidebilirsin" dedim Matt'e.
"Manyak mısın saatlerdir şu kızla bakışıyoruz. Sence numarasını isteyeyim mi?" dedi.
"Ne istiyorsan yapabilirsin" dedim. Annesi dondurma almasına izin vermiş bir çocuk edasıyla kıza doğru gitti. Bende olduğum yerde sahnedekileri izledim.
Chris ordaydı sahnenin köşesinde oturuyordu.Bana doğru bakıyordu. Bu çocuğun sorunu neydi. Her ne ise çözmeliydi. İlk öpücük kızlar için her zaman önemlidir. Benimkini çalmıştı. Gerçekten bencildi.
Matt biz gidiyoruz gibi bir işaret yapmıştı bana. Gerçekten bu kadar kısa mı sürmüştü kızı tavlaması.Kız bu kadar mal mıydı? Belkide ben bazı şeyleri çok abartıyordum.
Kareografımız Nick provaların bittiğine dair birkaç şey zırvaladıktan sonra çantamı ve ceketimi alıp dışarı çıktım.Sabah müthiş olan güneşli hava kendini yağmurlu ve bulutlu gökyüzüne bırakmıştı.
Yavaşça yürümeye başladım. Ama yağmur gittikçe artıyordu.Yürünemeyeceğini anlamıştım. Arkamdan biri seslendi:
"Yardıma mı ihtiyacın var küçük?" dedi. Onun olduğunu hemen anlamıştım.Bana küçük demesinden tutun tonladığı kelimelere kadar.
"Senden gelecek yardım düşmanımdan gelsin!"
"Ah, küçüğümüz bana kızmış!" dedi alaycı sesiyle. Şaşırmıştım. Gerçekten şaşırmıştım. Bu o kadar basit bir şey değildi. Bunu çok basitçe söylemişti.
"Gerçekten, gerçekten seninle uğraşmayacağım" dedim ve gittikçe yaklaştım, aramızda bir adımlık bir mesafe kalmıştı "Senden 'nefret' ediyorum" dedim tükürürcesine
"Biliyorum" dedi "Şimdi bin şu arabaya"
Sinir vücudumu ele geçiriyordu.Sinirden titreyecek duruma gelmiştim.Arabasına bindim ona nefretimi kusmam gerekiyordu.O ise benim zıttım çok sakindi gerçekten çok sakin.
O da arabaya bindi.Nereye gittiğimize bile bakmıyordum.Bağırmak istiyordum çığlık atmak.
"Hadi söyle" dedi. "Hadi bu yüzden binmedin mi bu yüzünden ayağını diretmedin yoksa yine inat edecektin ve bu lanet arabaya binmeyecektin! Hadi kus nefretini!" beklediğimden fazla bağırmıştı.
"Neden?" dedim "Neden beni öptün neden değişmemden korkuyorsun neden?" sustu. "Söylesene!" dedim sesim çığlık atar gibi çıkmıştı. Arabanın hızını artırdıkça artırıyordu. Daha yeni farkettiğim şey ise eve gitmediğimiz idi.
Aniden arabayı durdu. Burası kimsenin uğramadığı bir arazi gibiydi.Arabadan indi ve hırsla kapımı açtı. Kolumdan sertçe tutarak arabadan çıkmamı sağladı.
"Ne yapıyorsun? Canım acıyor!" dedim. O ise gözleri sinirden kararmış bir şekilde bana baktı.
"Hadi vur bana!" Ne demek istiyordu? Neden? Niye buraya gelmiştik? Ve en önemlisi o kimdi? Bunları gerçekten çok merak ediyordum.
"Hadisene! Hırsını çıkar işte! Nefret ediyordun ya benden vur bana!" Yumruğumu sıktım ve tüm gücümle karnına vurdum. "Bu kadar mı gücün hadisene" dedi. Çabuk gaza gelen bir insandım ve şimdi de gaza geliyordum. Yağmur hız kesmeden devam ediyordu. Yumruğumu tekrar sıktım ve bu sefer koluna vurdum. Sadece güldü gülmekle yetindi.
Sinirimi bozuyordu gerçekten sinirimi bozuyordu.Bu sefer daha güçlüydüm çünkü gözümü karartacak kadar öfkem bana eşlik ediyordu. Hiç durmadan vurmaya başladım. Koluna, karnına göğsüne...
"Aptalın tekisin senden nefret ediyorum! Gerizekalı, aptal, kendini bir şey zaneden egoist zengin piç..."
Birden sıkıca sarıldı. Sımsıkı hiç bırakmayacak gibi ama bırakacaktı biliyordum. Bu hayatta kimse benim yanımda sonsuza dek kalmamıştı. Kemiklerimi kırarcasına sarılıyordu.Canım acıyordu ama bir şey demedim buna ihityacım vardı. Sevgiye muhtaç bir çocuktum ben. Evet hala küçük bir çocuktum. Bunları düşünürken farkında olmadan nefes nefese bir şeyler mırıldanıyordum.
"Senden nefret ediyorum, senden gerçekten nefret ediyorum..." o bana sadece sarılırdı. Ve sonra o da bir şeyler mırıldandı:
"Biliyorum küçüğüm,biliyorum"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Dansı
Novela Juvenil"Adın ne?" diye sordu kadın sert bir sesle. Kız bir süre düşündü hangi adını söylemeliydi. Gerçek adını mı? Yoksa okulda ona zorla koydurdukları o ad mı? Kız ismini unutmuş olamaz ya diye düşündü kadın. Acaba beni duymadı mı diye düşündü. Aslında İn...