"Orada öyle duracağına yardım et!" dedi Chris kaşlarını çatarak. Beline taktığı mutfak önlüğü ona şirin bir hava katmıştı.
"Evinin sağlığı için bunu önermem." dedim sesime biraz alay katarak. Masanın üstünde bulunan kaseden bir elma alıp masanın üstüne oturdum.
"Neden geçen gün çok güzel hazırlanmıştın." dedi gülerek.
"İşte o 40 yılda bir oluyor." dedim ve kahkaha attım.
"O da bana nasip oldu yani" dedi belime sarılırken. Bana her yaklaştığında kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Bundan korkuyordum bu normal olamazdı. Bir insana bu kadar bağlanmak normal olamazdı. Tekrar küçüklüğüme dönüp anneme ne kadar bağlı olduğumu hatırlamaya çalışıyordum ama bu neredeyse imkansızdı. Hatırımda sadece birkaç küçük gezi vardı onun dışında bir şey hatırlayamıyordum. Annem mimardı, babam mühendis. Hala bu işi yapıyorlardı. Tek boş oldukları gün pazar günüydü o günü de gezmeye ayırırdık.
İkiside doktor olmak istemiş ama farklı yerlere yönelmişlerdi. Benim onların hayallerini yaşamamı istiyorlardı ama benim hayallerimi önemsemiyorlardı. Beni karanlığa kendi elleri ile ittiler.
Dudaklarını alnıma yaslamıştı. Bu güven verici bir öpücüktü. Onu hala tam anlamıyla tanımıyordum ama onu hiç tanımadığımda bile güveniyordum. Hala da ona güveniyorum. Buna ister ön yargı desinler ister sevgi ama bu benim için sadece güvendi, bağlanmaktı işte.
Burnuma gelen yanık kokusu ile zamanın farkına vardım.
"Chris omlet yanıyor!" dedim telaşla. Omuz silkti ve bana sarılmaya devam etti. "Saçmalama evi yakacaksın!" dedim. Oflayarak tavanın yanına gitti ocağı söndürdü. Omlet kömür olmuştu.
"Çok güzel ben yapsamda aynı şey olacakmış keşke ben deneseydim." dedim sitemle.
"Haksızlık dikkatimi dağıttın!" dedi o da sitemle.
"Her neyse ne yiyeceğiz şimdi?" dedim.
"Hazırlan dışarda yiyelim." dedi. Ona yük olmak istemiyordum.
"İstersen bizim eve gidelim kızlar hazırlamıştır." dedim.
"Dışarda yiyeceğiz dedim bitti. Hazırlan!" dedi. Bana sürekli emir vermesinden hoşlanmıyordum. Kaşlarımı çatarak oturduğum yerden kalkmamaya karar verdim. Yaptığım şeyler fazla çocukcaydı bunu boşverip ne yapıyorsam sürdürmeye karar verdim.
"Kucağıma mı alayım Blue, ne bekliyorsun?" diye söylendi.
"Bana sürekli emir veriyorsun bundan hoşlanmıyorum." dedim gayet çocukca.
"Hemen hazırlanmazsan ağzına biber sürerim! Kaç yaşındasın sen?" dedi alayla ve yukarı çıktı. Söylenerek peşinden gittim ve banyoda olan kıyafetlerimi giydim. Ayağımdaki sargıyı çıkardım. Ayağım düne göre çok iyiydi. En azından üstüne basabiliyordum.
Banyodan çıkıp Chris'in yanına gittim. Ona hala trip atıyordum. Verdiği emirlerin herkese geçmeyeceğini bilmeliydi.
Arabaya binene kadar ne ben konuştum ne de o. Arabada da benim konuşmamı bekliyor gibiydi ama ağzımı açmayacaktım. İnadım inattı benim. Radyoyu açtım. Elvis Presley'nin şarkıları çalıyordu. Daha sonra cd'den çaldığını fark ettim. Gerçekten Elvis mi dinliyordu? Onun hakkında bilmediğim ne kadar şey vardı acaba. Elvis'in 'I Love Rock n Roll' şarkısına ayağımla ritim tutarken Chris radyoya uzanıp şarkıyı değiştirdi. 'Kiss me Quick' şarkısını açtı. normalde itiraz ederdim ama yine sesimi çıkarmadım. Şarkının ortalarına doğru eşlik etmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıldızların Dansı
Novela Juvenil"Adın ne?" diye sordu kadın sert bir sesle. Kız bir süre düşündü hangi adını söylemeliydi. Gerçek adını mı? Yoksa okulda ona zorla koydurdukları o ad mı? Kız ismini unutmuş olamaz ya diye düşündü kadın. Acaba beni duymadı mı diye düşündü. Aslında İn...