Özgür - Bold
Ali - İtalik
Geri kalanlar - Düz font------
"Ali Olgunlar. Buraya bak."
İhsan hocanın sert sesiyle, topuğumun üstünde dönüp, kısa bir baş selamı verdim.
"Hocam. Selamın aleyküm. Nasılsınız inşallah?"
"Oğlum bu ne?" eliyle ayaklarımı işaret edip, güzelim terliklerime bakıp ağzını yamultmuştu. "Terlik." dedim bariz olanı söyler gibi. Halbuki sınıfa beş metreden az kalmıştı. İki uğursuzdan biriyle karşılaşmasam olmazdı tabii. Bendeki şans...
Sabır çeker gibi homurdanıp, ellerini yüzüne çıkardı. "Allah'ım sen yardım et. Ulan kaç kere uyaracağım. Okula terlikle gelmeyeceksin demedim mi lan sana?"
"Hocam müsaadenizle açıklayayım. Malum, havalar ısındı. Benim ayaklarda deve dikeninden tutun, topuk mantarı, batık tırnak,"
"Kes!" dedi elin kaldırarak.
"Bir saniye hocam burası çok önemli, eklemem şart. Ayaklarım fena terliyor. Hava alması gerekiyor dedi uzman doktor." etrafa bakınıp güya en yakın arkadaşım olacak şerefsizi aradım. Ulan bu hastalık hangi alana giriyordu onu da araya soksaydım kesin yırtacaktım ama göt çoktan topuklamıştı. Hocanın da afallamasından istifade bir adım geri attım.
"Bana bak Ali, hafta başından beni zorlama, git nereden buluyorsan adam gibi ayakkabı bul."
"Hocam isterseniz beni direkt müdüre yollayın."
"Oğlum sen manyak mısın? Benimle dalga mı geçiyorsun?"
"İhsan hocam, yani müdürüm, şimdi likayata dayanarak konumunuzu kullanmak istemediğinizden mütevellit, isterseniz öğlen arasında odanıza misafir olayım."
Açtığım bir adımlık mesafeyi kapatıp sarkık dudaklarının arasından kokan nefesini üfledi. Adam daha kahvaltı yapmadan bana çatıyordu. "Ayakkabı bulmadan derse girme. Son uyarım." dedi asabi bir tavırla. Şükürler olsun ki sonra da uzatmadan arkasına dönüp uzaklaştı yanımdan.
"Vay vay. Sabah şerifleriniz hayırlı olsun çilli. Moda haftasından mı?"
Eh işte, seslerin en güzeli, en sikilesini de duymuş olmuştum böylelikle. Baş düşmanım, geberse üstüne tükürmeyeceğim şerefsizler kralı, pişmiş kelle gibi sırıtarak günümü aydınlatıyordu.
"Anandan."
Kestirmeden verdiğim cevaba hiç de şaşırmış görünmüyordu. Başını sallayarak, yanındaki dallamanın omzundaki elini çekip, üstüme doğru yürüdü.
"Bir daha söyle de o güzel sesini bir daha duyayım." dedi.
Az sonra kafa göz dalacağımızı bildiğimden hiç üşenmeden, terliğin tekini bir anda tekme atar gibi üstüne doğru savurdum.
Nasıl savurduysam artık tam kulağına isabet ettirmiştim, helal bana. Arkadaki maymunlardan yükselen anırma sesleriyle, kirlenecek olan beyaz mis çoraplarımla üstüne gittim onun gibi. Kafalarımızı öne uzatmış, birbirimize meydan okuyorduk. İlk yumruğu ben atmayacaktım çünkü okula yeni taktırdıkları kameralar tam üstümüzde parlıyordu. E ben de üç günlük uzaklaştırmadan yeni dönmüştüm. Akıllı adamdım vesselam, bir de anacığımım dırdırını çekmek istemiyordum.
"Çok mu acıdı?" en tatlı sesimle konuşmuştum.
"Az sonra terliği götüne soktuğumda acıyıp acımadığını konuşuruz."
Yani yapsa yapardı. Ama yukarı, kameraya kayan gözleri pek de aptal olmadığını söylüyordu. Yazık. İyi plan yapmıştım halbuki. "Randevu diyorsun?"
Dişlerinin arasından "Evet belanı sikece-"
"Kanka hoca bu yöne geliyor. Yürü hadi."
Kolundan çekilirken yerdeki terliğime bir tekme attı göt herif. "Sonra." dedi arkasına dönmeden önce. Ben de gururlu adamdım. Dayak yemek bana koymazdı ama terliğime vurması hiç hoşuma gitmemişti. Zerre içimden gelmese de tıpış tıpış gidip terliğimi almak durumunda kaldım. Sikik herif. Sonra hesaplaşacaktık.
"Alicim, zil çaldı."
"En sevdiğim hocam. Baş üstüne!" Asker selamı verdiğimde, Gülsüm hoca gözlerini devirerek sınıf yönünü işaret etti. Yanından geçerken "Saygılar." çakmayı ihmal etmeden, yakışır bir şekilde laf dinlemenin gururuyla sınıfa ilerledim.
*
Beni özlediniz mi :)
Umarım seversiniz...