16

535 82 27
                                    

"Aç değilim."

"Ali oğlum yapma ama böyle."

"Bir şey yapmıyorum. Uykum var."

Yorganı kafama çekip duvara döndüm. Annem sessiz bir kaç saniyeden sonra kapıyı çektiğinde tekrar sırt üstü devrildim.

Ne suç işlemiştim de böyle bir günahın bedelini ödüyordum aklım almıyordu. Hayatım boyunca kimseye kötülük yapmamıştım. Hakkını yememiştim bir kişinin bile. İyi bile sayılırdım. Koca ömrümde tek belalım oydu. Ve şimdi gelip evime konmuştu.

Az sonra kapı tıklayarak tekrar açıldığında hemen yana döndüm. Annemi kırmak hoşuma gitmiyordu ancak onunla aynı sofraya da oturamazdım.

"İstemiyorum anne uyumaya çalışıyorum."

Kapı usulca kapandığında bir süre sessizliği dinleyip güvenli olduğuna kanaat getirince terse döndüm.

Beni karşılayan siyah bir çift göz kısılmış, yukarıdan bana bakıyordu. Yatar pozisyonda irkilerek bir küfür geveledim. Anında kıvrılan dudaklarından gözümü çekip boştaki yastığı üstüne attım.

"Uyuduğunu sanıyordum."

"Uyuyorum zaten."

Ukalaca nefes bırakıp yatağını kurmaya giriştiğinde engelleyemediğim bakışlarımla hareketini takip ediyordum. Bir şey yapacağından değil, ona zerre güvenmiyordum orası ayrı, ama altında eşofman üstünde siyah atlet ve gri hırkayla odamda olması öyle tuhaf geliyordu ki gözlerimi istesem de çekemiyordum.

Yer yatağına yerleşip çantasını açtı. Biraz sonra yüz üstü pozisyonda dert çalışmaya başladığında pes edip doğruldum. Kalbim sinirden patlayacak gibi sıkışırken onun vurdumduymaz hallerini sindirmekte iyice zorlanıyordum.

Sanki hayatında her şey yolunda gibi oturmuş, test çözüyordu. Bugün yaptığımız düşmanca konuşma yaşanmamış, en küçümsediği insanın odasında değilmiş gibi.

Yatakta bir süre ellerimi izleyip sakinleşmeye çalıştım. Sonra uzanıp başucumdaki camı araladım.

"Burada sigara içiliyor mu?"

"Kafayı yedin herhalde."

"Sormak bedava."

"Beyinsiz."

Gülüp tekrar kitabına döndü.

Sesli oflayarak karanlık bahçeye baktım. Evimiz ikinci kattaydı ve arka bahçede iki büyük dut ağacı vardı. Eskiden üstüne birlikte tırmandığımız, üstünden düşüp bileğimi burktuğum o ağacı izlerken, uzun zamandır aklıma düşmeyen anıların sıkıntısıyla iç geçirdim.

"Benden baya baya nefret ediyorsun di mi?"

Cevap vermeyince omzumun üstünden kısa bir bakış attım. Hali hazırda üzerimdeki gözlerini hızla çevirirken başını salladı. İstemsizce güldüm çünkü buradaydı işte. Evimde, odamda. Aynı eskisi gibi yerde oturmuş ders çalışıyordu. Ve bu benim çok uzun zamandır olmadığı kadar kalbimi kırıyordu.

"Ama bak neredesin. Hayat işte."

"Sana bir şey söyleyeyim mi," dediğinde duygusuz sesine rağmen içimde bir yer sızladı. Elini başına dayayıp, yan dönmüş, ta gözlerimin içine bakıyordu. "İnsanlar yaptıkları seçimlerin bedelini ödemez çilli. Seçimlerinin sonuçlarını yaşarlar. Yani hayat dediğin şey seçimlerden ibarettir." boştaki elini saçlarının arasından geçirip, gözlerini arkamdaki cama çevirdi. "İstemeye istemeye burada kalmam gibi. Senin gibi şımarık bir veledin anlamasının zor olduğunu anlıyorum. O yüzden ben olsam hiç kafamı yormazdım. Benim de payıma bir süreliğine uğursuz yüzüne katlanmak düştüyse, katlanacağız çilli. Yapacak bir şey yok."

Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda böyle koca adamlar gibi konuşanın cidden o olduğundan emin olmak istemiştim sanırım. Ne yaşadın da siksok cümleler kuruyorsun ulan dememek için dilimi ısırdım. Çünkü bir yandan ne yaşadığı umurumda olmamalıydı, değildi zaten, öbür taraftan yine asabımı bozacak bir cevapla dayanamayıp yüzüne bir yumruk geçirme ihtimalim vardı.

"Bana çilli deyip durma. Birbirimize lakap takacak bir ilişkimiz yok."

Kalemi iki kere kitaba vurup kafasını kaldırdı.
"Çillisin ama. Hatta insan bakınca yüzünde başka bir şey göremiyor. Yalan mı?"

Kısa bir an gözlerim titrer gibi oldu ama hemen tiksintili bir ifadeye büründüm. Evet çilliydim evet yüzümün her tarafı turuncumsu kahve beneklerle kaplanmıştı. Evet çocukken defalarca zorbalığa uğramıştım. İnsanlar bana uzaydan gelmişim gibi bakıp hep gülüyordu. Kendimi çirkin kötü hissettiğim bir dönem olmuştu ama arkamdan gidip sırf ben üzülüyorum diye üst sınıftakilere çıkışan...

"O zaman yüzüme bakmayacaksın bi zahmet."

Kalemin arkasıyla kafasını kaşıyıp başını salladı. "Sana kötü bir haberim var," dediğin de tekrar yüzüne baktım. "Ben baksam da bakmasam da çillisin. O yüzden artık büyü. Çirkinliğinle barış. Senin de kısmetin böyle bir tipmiş. Bir şey olmaz."

Ayaklarımı aşağı sarkıtıp, yastığımı kucağıma aldım.

Yanından geçip, kapıya ulaştım. Dayanamadığım için dönüp sırtına baktım. Eski yaramı deşmeye çalışması canımı yakmıştı. Lakin umurunda değildi. Yokmuşum gibi, o lafları boşluğa sallamış gibi kitabıma dönmüş kalem oynatıyordu. Durduğum bir kaç saniye sonra kafasını çevirip "Çıkmıyor musun?" Diye sordu.

"Çıkıyorum." Kapı kolunu tutup aşağı çekerken birbirimize bakmaya devam ettik, sonunda el sallayıp tekrar dersine döndüğünde mideme bir taş oturdu.

"Ben çillerimle barıştım bu arada. Ama sen anasız babasız o çillinin evinde kalma fikrine çok alışma bence."

Düşünmeden ağzımdan çıkanların etkisini anında gerilen omuzlarında görsem de, hak ettiğini düşünerek kapıyı arkamdan sertçe kapattım. Hak etmişti. Yediği her darbeyi kendi istemişti. Yine de göğsüme yayılan saçma ağrıya engel olamıyordum.

*

Özgürü biraz bile anlamaya başlamadınız kanımca😁ama olsun daha yolumuz uzun☘️

Dönersen Islık ÇalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin