İnsan baş düşmanıyla dört duvar arasında sıkıştığında yattığı yatak da, kafasını koyduğu yastık da taş oluyordu. Uyumak şöyle dursun, gözümü kırpmamıştım.Tüm uzuvlarım, beynimin en ufak zerresine kadar tüm hücrelerim hemen aşağıda, yerde yatan pislikten başka bir şey algılayamıyor, kendi evimi içinde onunla beraber yakmak istiyordum.
Sağa dönüyordum, sola dönüyordum, yüz üstü yatıp ağzımı burnumu yastığa bastırıyordum, oflayarak tekrar ters devrilip, gözlerimi artık karanlıktan alıştığım tavana, tavandan sarkan sikik lambaya, oradan perdeye çeviriyordum, olmuyordu. Tişörtümün içine sızmış bir akrep gibiydi ve orada olduğu gerçeğini kabullenip, huzur içinde uyuyabilme ihtimalim yoktu.
"Uyuyamıyorum."
Kulaklığımı çıkarıp hırsla ayak ucuna fırlattım.
"Beni neden uyandırıyorsun lan o zaman?"
Kıpırdanma sesini duyunca, yatağın kenarına doğru kendimi çekip, aşağı baktım. Yan dönmüş, elini yastığın altına sokmuş, gözleri galiba kapalıydı.
"Çok ses çıkarıyorsun."
"Evet çünkü böyle uyuyorum." ulan bir de oturmuş açıklama yapıyordum. Uykusuzluk fena koymuştu gerçekten. "Beğenmiyorsan defol git. İkimiz de rahat yatalım, nasıl fikir?" diye söylendim.
Beklesem de cevap gelmedi. Bir süre hareketsiz bedenine bakıp tekrar sırt üstü devrildim. Telefona uzanıp saati kontrol ettiğimde sabahın beşine geliyordu. Sızlanarak tekrar gözlerimi yumdum. Değil dönem sonuna kadar, onunla bir gün daha aynı odada yaşamak zorunda kalırsam tımarhaneyi boylamam kaçınılmazdı.
"Ağzına sıçayım. Resmen uykum kaçtı." Saç diplerimi yolar gibi kaşıyıp oturur pozisyona geçtim.
"Kimse çakmadan çaresine bakacaksın benden demesi."
Şaka yapıyordum, gerçekten bir gün daha dayanamazdım. Tez zamanda sığınacak bir yer bulup şu durumu düzeltmesi gerekiyordu.
"Dağhan'la mı Batu'yla mı konuşursun bilmem. İkisinden birinde kalmak istediğini söylersin annemlere. Böyle olmaz."
Yorganın ucunu çekip tekrar bıraktım. "Akıl sağlığım söz konusu. Anladın mı?"
"İstediğimden kalmıyorum." bakışlarım yüzünü bulduğunda bana bakıyordu.
"Bana ne ulan senin ne istediğin? Ben mi gelip senden yardım dileniyorum. Sığınmacı gibi geldin evime yerleştin. Gideceksin."
Yine cevap vermedi. "Konuşacaksın tamam mı? Batu'da kalırsın."
"Kafanı çok yorma." Çatallaşmış sesiyle daha da bir sinirlendim.
Adam gelmiş odamda yatıyordu. Rüya değildi. Hayalet görmüyordum, bir de üstüne kalkıp ayar veriyordu. Kafanı yorma falan diyordu. Tüm olay saçmalığın daniskasıydı ve herif yine de burnundan kıl aldırmıyordu. Çünkü böyle bir züppeydi Özgür. Bencil pislik. Hayatta kendine başka kimseyi düşünmeyen adi bir lavuktu. Ruhu kötüydü bir kere herifin.
"Eğer şu an gelmiş yamacımda yerde yatıyor olmasan kafamı yormazdım sayın karaktersiz. Bizim seninle şu saatten sonra aynı havayı solumamız bile imkansız. Ama bak hayat ne acayipmiş değil mi? Götüm götüm seni alıp kaçtığın mekanda mülteci yapıyor. Ben mülteci sevmem kardeşim. Gidip sığınacak başka liman bulacaksın."
Çaktırmadan olduğu yere baktım. Gözlerini yummuş düz ifadesinden bir şey okunmuyordu. Görmeyecek olmasından cesaretle hırsla eğilip vurur gibi yumruğumu salladım. Rüzgarımı hissetse de tepki vermedi göt herif.
"Tamam mı lan?" Hırlayarak söylendiğimde gözlerini araladı. Havadaki yumruğumu yatağa çarpıp gırtlağımdan yükselen bir inilti bıraktım.
"Uzun süre kalmayı planlamıyordum zaten."
"Yok planlasaydın bir de?" aşağı doğru hafifçe eğildim. "Bir gün fazlası olmayacak. Çöz bu işi."
"Başım çatladı."
"Diyeceğimi dedim." gözleri beni bulduğunda hemen geri çekildim. "En azından bir konuda hemfikiriz diye düşünüyorum." dikleşip yüzümü ovdum. "Sessiz sedasız gittiğinde baş ağrın da geçer. Rahat ol."
Tekrar yan bir bakış attığımda gözleri yarı düşmüş, boş boş bakıyordu. "Okulda kimseye bugün bizde kaldığını söyleyeyim deme."
Derin bir nefes bıraktığında sinirlerim iyice gerildi. "Nefesi bile batıyor herifin. Neyse. Bak, ne oldu neden buraya geldin bilmiyorum ve hiç sikimde de değil. Bu işin son bulması ikimizin yararına olur."
"Doğru."
"Sabah benden önce evden çıkarsın. Okula ayrı ayrı gideriz."
"Tamam."
"Okulda benimle konuşmayı falan aklından geçirme. Selam verme. Benim için ölüsün. Ben de senin için ölüyüm." Cevap vermeyince yine ona baktım. "Cevap versene."
"Öyle. Değişen bir şey yok."
Bir an cevabıyla gücenir gibi afalladım ama haklıydı. İkimiz de birbirimiz için yoktuk. Çok zamandır. Arada nefret kusmayı saymazsak birbirimizi insan yerine koymuyorduk. Sinirimi bozan ise bana muhtaç olmasına rağmen hala rahatça dile getirebiliyor olmasıydı. Öyle bir aşağılıktı işte. Kötüydü. Minnet duymasını beklediğimden değil de, yine de insan, hani, yani... bence de haklıydı aslında. Birbirimiz için ölüden farksızdık.
"Aynen. Şimdi kes sesini. Uyuyacağım."
Kendimi yatağa bırakıp, ayaklarımla yorganı düzeltmeye çalıştım. Üç saatten az vaktim kalmıştı.
Ayaklarımı ritmik olarak sallıyordum ki ayaklandığını hissettim. Baktığımda çantasını almıştı.
"Nereye?"
Kapıya doğru adımladı. "Nereye gidiyorsun? Annemler duyacak."
"Yat sen." deyip odadan çıktı. Arkasından boş boş bakıp oflayarak yan döndüm. Siktirip gitmişti işte daha neyi sorguluyordum. Şimdi huzur içinde defolmasının keyfini sürüp az kestirebilirdim. Yine de içimde beni dürten rahatsız bir his vardı. Veya merak.
Hava hala karanlıktı. Az sonra dış kapının sesini duydum. Ulan resmen kurtulmuş muydum? Nereye giderdi ki acaba? Siktir edip zaferimin tadını çıkaracaktım. Nereye giderse gitsin. Gelirken bana mı sormuştu sanki?
Hem kocaman adamdı. Kendi başının çaresine bakardı. Bakamasa da bundan bana neydi? Başına ne gelirse hak ediyordu. Annemler sorarsa da hiç farkında değil gibi davranacaktım. Önemli olan sonunda rahat ve güzel bir uyku çekecek olmamdı. Örtüyü üstüme çekip gözlerimi yumdum.
*
🌼