1 ay sonra
Özgür
"Özgür hadi kalk, kahvaltı birazdan hazır olur oğlum."
Yorganı yüzüme çekip, bir şeyler homurdandım. Başım kazan gibiydi çünkü geceden bok gibi içmiş, bir şerefsizin beni iki haftadır aramadığı gerçeğini unutmaya çalışmıştım.
Artık neden kavga ettiğimizi bile hatırlamıyordum. Ne demişti bana, aklım başıma gelince beyefendiyi arayacakmışım ki, gerçekten bir yere yumruk atmamak için kendimi zor tutmuştum. Ayrıca ben de aramamıştım, çünkü asıl nedenini unuttuğum konuyla ilgili haklı olduğumu biliyordum.
Ağzımda acımsı bir tat ile elimi uzatıp, bakmadan, etajerdeki telefona uzandım.
Bir sikim beklediğim için değil, çünkü biliyordum. İnatçıydı. Burnu düşse almazdı. Ve eğer biri sorsa aynısını benim için söylerdi. Ve tabi iki aynen beklediğim gibi günlerdir ne aramıştı ne tek bir mesaj atmıştı ve şimdi siktiğimin telefonunu kontrol ettiğimde yine haklı çıkmış koca bir boş ekranla karşılaşmıştım.
Telefonu yastığın altına sokup, sürünerek çıktım yataktan. Daha dersler başlayalı iki hafta olmuştu ve geç kalmak istemiyordum. Ve bir şeye tutunmazsam çok pis dibi boylayacağımı da biliyordum. Dersler hayatla olan neredeyse tek bağımdı ve kafamın içindeki bir ses, yatağa girip, saatlerce uyumamı söylese de, yapamazdım. O kadar bırakamazdım.
Banyoya geçip elimi yüzümü yıkarken kapının çaldığını duyduğumda ise, havluyu alıp yüzümü kurulayarak, çıktım banyodan.
"Ben bakıyorum."
Annem mutfak kapısından kafasını uzatıp, tuhaf bir edayla iki baş parmağıyla "Tamam." Dedi.
Gözlerimi devirip, büyük ihtimal kuzeni bulacağımı düşünerek kapı koluna uzanırken, havluyu da omzuma yerleştirdim.
Lakin karşımda kuzenim değil, önüne astığı sırt çantası, tam yanında büyük boy bavulu, üstünde yağmurluğu ile, kirpiklerine kadar ıslanmış bir adet çilli beni izliyordu.
Geriye doğru sendeleme nedenim, hepsinin rüya olmayacak kadar gerçek görünmesiydi veya artık gerçekten tırlatmış da olabilirdim.
Sonuçta, düşünmemek için, onu aramamak için içtiğim tüm o içkilerin bir yan etkisi olacaktı. Gözlerimi kırpıştırmaya bile fırsat bulamadan iki koluyla üstüme atlayıp, boynuma sarıldığında da öyle dikilmeye devam ettim.
Ne oluyordu lan? Sabahın köründe nasıl bir halüsinasyon görüyordum ki... kokusu bile burnuma doluyordu. "Ben geldim. Çok özeldim."
Başımı geri çekmeye çalışsam da, yüzüne bakmama izin vermeden, boynuma gömülmüş, beni öpüyordu. Dizlerimdeki güç hafiften çekilirken, arkamızdan annemin neşeli nidası duyuldu.
"ALİ! Sonunda geldin. Hoş geldin. Bana sarılmak yok mu?"
Çillinin hayalinin üstümden çekilip, anneme adımlamasını, birbirlerine sarılmalarını, hatta konuşmalarını, donuk bir halde, bir sis perdesinin arkasından izliyordum sanki. Bu kadar gerçekçi olması bile çok tüyler ürperticiydi.
Heyecanlı konuşmaları, sarılmaları sonunda bitip, bana döndüklerinde, mal gibi açık kapının önünde dikiliyordum. "Ne oluyor?"
Ali'nin benzeri hayalet, gelip tekrar kollarını belime doladığında ise anneme bakıyordum. "Sen de görüyor musun?" gözümle bana yapışık vücudunu işaret ettim.
"Salak çocuk. Hadi siz içeri geçin. Ben yiyecek bir şeyler hazırlayacağım."
Gerçeklik hissi yavaşça zihnimi sarmaya başlamıştı. Deli gibi çarpan kalbimle, kollarını tutup aramıza biraz mesafe koymaya çalıştığımda, şebek gibi gülümseyen gözeleri yüzümü turluyordu.